Son zamanlarda, herkesin en büyük problemlerinden biridir güven! Birbirimize güvenmekte zorluk çekiyoruz. Peki, bu güveni nasıl kazanacağız? Daha diğer insanlara güvenmekte bu kadar zorluk çekerken; kurumlara ve onların markalarına nasıl güveneceğiz? Bu güven problemi, bir sistematiğe oturtularak aşılabilir mi?
Bu konuda karşımıza, tasarım odaklı düşünme sistemi çıkıyor…
Nedir bu tasarım odaklı düşünme derseniz?
Tasarım odaklı düşünme, kavrayışın ilk aşamasında anında görünür olmayan alternatif stratejileri ve çözümleri belirlemek amacıyla kullanıcıyı anlamak, varsayımlarla mücadele etmek ve problemleri yeniden tanımlamak için çabaladığımız bir süreçtir. Tasarım odaklı düşünme aynı zamanda, problemlerin çözümünde çözüm odaklı bir yaklaşım sunar. Bir pratik yöntemler koleksiyonu olduğu kadar, bir düşünme ve çalışma yöntemidir.
Ancak sorulması gereken ilk sorulardan biri ise, “insanlar neden bu kadar güven duygusuna önem verir oldular?” Pazarlama açısından ele alırsak, eskiden bir markaya koşulsuz güven duyabiliyorduk. Çünkü alternatiflerimiz azdı. Bir markanın ürün reklamını, sadece televizyonda görüp o ürünü satın alabiliyorduk ya da bir arkadaşımızın tavsiyelerine kulak verip araştırma yapma gereği duymadan ürün ve hizmet satın alımını gerçekleştirebiliyorduk. Çünkü o ürünün alternatifi yoktu ya da çok azdı. Bu süreçte markaların da işi kolaydı. Pazarda, ürün ve hizmetleriyle lider konumdaydılar ve fazla çaba göstermeden de bu liderliği koruyabiliyorlardı.
Fakat, günümüzde işler değişti…
Bir ürünün alternatifi yani ikamesi birden fazla olduğu gibi, ürünlerin reklamı çeşitli kanallarla bizlere ulaşmaktadır. Televizyon, sosyal medya platformları, mailing, mesajlar… vb. birçok kanal mevcut. Bu kadar kanaldan, bilgi bombardımanı ve ürün çeşitliliği içerisinde ister istemez güven duygumuzu yitirebiliyoruz. Aslında satın alma işlemimiz günümüzde, o kadar çok faktöre bağlı ki… İster istemez birçok alternatifi sorgulamaktayız. Ve bunlar da bizim güven duygumuzu azaltabilmektedir. Bir ürün için satın alma işlemimizi gerçekleştirirken diğer bir marka çok daha cezp edici gelebiliyor ve burada güven duygumuz devreye giriyor. Hangi markaya daha çok güveniyorsak onu tercih ediyoruz.
Peki satın almamızı değiştiren alternatifler nelerdir?
- Ürünün kalitesi
- Ürünün fiyatı
- Ürünün bize sağladığı fayda
- Gerçekten ihtiyaç mı yoksa istek mi?
- Ürünü nerelerde bulabiliriz?
- Sosyal medyaya ne kadar değer veriyor?
- Marka, çevreye duyarlı mı?
- Markanın, sosyal sorumluluk konusunda bir çalışması var mı?
Aslında, bu maddelerden onlarca yazılabilir. Özellikle, pazarlamanın 4P’si, üzerine birçok yeni maddeler eklenerek günümüzde de güncelliğini korumaktadır. Ancak, eskiden olduğu gibi, insanlar sadece ürün, fiyat, dağıtım ve reklam ile ilgilenmiyor. İnsanların satın alma davranışları değişmekle beraber, markaların pazarda yer edinebilmeleri için yapmak zorunda oldukları birçok görevleri var. Örneğin, sosyal sorumluluk projeleri olmayan markaların, pazarda yer edinmeleri o kadar zor ki… Ya da çevreye duyarlı bir marka ise mutlaka pazarda yer edinebiliyor. Tabii 4P’yi tamamladıysa…
Sonuç olarak; markalar, güven duygusunu kazanabilmeleri için şeffaf olmak zorundalar. Dinlemeyi bilen ve kartlarını açık oynayan markalar, bu süreçte öne geçecektir. Sosyal sorumluluğa önem veren, çevreye duyarlı, müşterilerine değer veren ve 4P’yi doğru yönetebilen markalar her zaman kazanacaktır. Günümüzde, güven duygusu ancak hak edilerek kazanılabiliyor. Maalesef satın alınabilecek bir konu değildir. Markaların, bu konuda kat etmesi gereken çok yolları var. Ve bizlerin de öncelikle diğer insanlara daha sonra da marka ve onların ürün ve hizmetlerine güven duygumuzu kazanmamız gerekli. Bu çarkın en önemli değeri güvendir.
Güven duygumuzu geri kazanabilmek dileğiyle…