İzlediğimizde Eski Günlüklerimizi Okuyormuşcasına Hissettiren Vlogger; Banu Berberoğlu

ds-damat

Biraz geciken bir yazı oldu farkındayım. Son 30 gündür Facebook zaman tünelinde, WhatsApp’ta, Messenger’da birbirimize yolladığımız, önce komik bulduğumuz sonra baya baya izlemeyi bırakamadığımız, çıkarım olarak da kimimizin arkasından birkaç küçümseyici lafla tatmin olduğu ya da amcamızın liseyi yeni bitirmiş kızı gibi sevdiğimiz bir insan, Banu Berberoğlu.

Çocuklar Duymasın dizisine her Pazar bakmaya çalışıyorum. Günümüzün dinamiklerini, ebeveyn sorunlarını, kulaktan dolma kuaförde konuşulan yeni trendleri her konuyu taze taze empoze etmeye çalışan bir dizi. 3 hafta önceki bölümde mimarlık şirketine staja giden fütürist çocukları konu olarak işlediler. Tahmin edeceğiniz gibi Taşfırın’ın yeni nesille yaşadığı optimizasyon sorunu komedi olarak verilmeye çalışıldı ve yıllardır ekmeğini yedikleri kemikleşmiş mizahlarıyla yine aynı hedef kitleye (yaşları ilerleyenler değil, 10 sene önceki eğlence seçimleri olan hedef kitle) aynı yemeği yedirmeye çalıştılar. Yine 2 hafta önce de e-spor konusu işlendi. Dominant hanımın oğlu Beşiktaş e-spor takımına transfer oldu. Önce ailesi anlam veremedi sadece arkadaşlarıyla oyun oynayan ve kendini önemli zanneden çocuk muamelesi yaptılar ama sonra gerçek bir sözleşme ve iş planı karşılarına gelince durumun ve çağın ciddiyetini anladılar ve yaklaşım değiştirdiler. Light olan beyefendinin kızı ise her bölüm odasında kamera karşısına geçip, o gün aile gündeminde ne varsa takipçilerine anlattığı vlog’lar çekiyor. Kesinlikle saçma bulmuyorum ve dalga geçmiyorum. Dizi tam da olması gerektiği sularda yüzüyor.

Şimdi bunları neden anlattım diye düşünüyorsanız bu yazıyı okuyan iletişim, pazarlama, reklam vb. sektörlerdeki sapienlerin (böyle demek hoşuma gitti) teknoloji ve marka zirvelerinden, silikon vadisindeki rengarenk ama uzak iş ortamlarından, her iletişim ve pazarlama içerik sitesinde paylaşılan başarmış insan özlü sözlerinden bir tık daha içeri bakmalarına olanak vermek istedim. O kadar çok tekniğe, algoritmaya, konumlandırmaya, yorumlamaya boğulduk ki aslında o sırada ne oluyor ve nereye gidiyor konuları reyting kaybetmeye başladı. Yukarıda örneklediğim bir ana akım dizi ve son dönem internet fenomenine sarkastik yaklaşmak en birinci davranış biçimimiz oldu.

Brand Week’in en başarılı sunum girişi olduğunu düşündüğüm Benoit Vancauwenberghe beyefendi salondaki kuşakları ayrıştırmak için 11 Eylül’ü kimler televizyondan izledi diye sordu daha sonra kimler izlemedi ve sadece duydu diye soru yöneltip salondaki 2 adet Z kuşağını ortaya çıkardı.

Z kuşağı hakkında bir şeyler okumak isteyenleri böyle alalım

https://pazarlamaturkiye.com/kusak-yazilari/zamane-kusagi/

 

İşte Banu Berberoğlu da, Çocuklar Duymasın dizisindeki yeni minikler de tam olarak bu kuşağın göbeğindeki insanlar. Şu anki deneyimlerimiz onların geçmişi olacakken, onların bugünü ve birer gündem kopyası olması bize sarkastik gelmemeli artık diye düşünüyorum.

Banu Berberoğlu aynı yukarıda bahsettiğim dizideki kızcağızın yaptığı gibi, aynı zamanda 40’lı yaşlardaki eski mankenlerin yaptığı gibi aslında herkes gibi gündeme, içerik üretmeye, iz bırakmaya ya da farkedilmeye çalışan normal bir kız. Videolarını izlediğimde minibüsle pikniğe giden, pikniğe giderken semtinin en bilinen marketlerinden birine gidip naylon torbasına abur cubur dolduran aslında farkında olmadan micro influencer dediğimiz ve pek bir kıymeti olan –gerçek deneyim aktarımı- bir kişiye dönüşeceğini aklının ucundan bile geçirmeyen yeni nesil bir içerik üreticisi olmuştur. Bundan ne eksiktir ne fazladır. Banu Berberoğlu bir micro influencer mıdır sorusuna kendi adıma cevap veriyorum. Evet J Micro influencer’ların neden daha kıymetli olduğunu bloglovin 2016 araştırmasından aldığım iki data ile örneklendirmeye çalışayım.

Neden İzleniyor?

Çünkü homojenik bir ortamda dekoru, ışığı makyajı planlanmamış bir içerik servis ediyor. Bu vlogları izlerken gerçekten 5 dakika önce minibüsten indiğini anlayabiliyorsunuz. Hiçbir zorlama barındırmayan aslında kurgudan başı dönmüş pek çok internet içerik üreticisinin önüne geçen bir tarzı var. Tarzı var diyorum çünkü bu da bir seçimdir. Pekala yaşıtları kendi odalarında da olsa demin örneklediğim şekilde kendi videolarının prodüksiyonlarını yapabiliyor ve servis ediyor. Her şeyden önemlisi tespit ettiğim iki şey var bu hanım kızla alakalı. Birincisi izlerken bizi plazadan, Karaköy’den, QR kod okutularak girdiğimiz etkinliklerden alıp eski günlüklerimizi okuduğumuzdaki naif gün ve anlara götürüyor. İkincisi ise bu kadar siber zorbalığa maruz kalsa da düzgün Türkçesi, sakin duruşu (ne kadar videolarda sakin cevap vermeden önce bir posta gözyaşı döktüğünü itiraf etse de) ile adeta tatlı bir kriz yönetimi gerçekleştiriyor. Bu yukarıda bahsettiğim iki özelliği bile onu şimdiden bir iletişimci yapmış durumda. Umarım işbirlikleri için açtığı hesabına ölçüsüz teklifler gelmez. Umarım Ülker’le Eti’yi aynı anda deneyimleyip anlattığı vlogları tek marka propagandalarına dönüşmez. Ve her şeyden önemlisi umarım çok fazla kalbi kırılmaz ve bu edinmiş olduğu deneyimden çok güzel bir sonuç çıkartır.

Son olarak insanların birbirlerine yolladığı Mehmet’le bir gün ve Hayrettin videolarını paylaşmak yerine demin yukarıda bahsettiğim ‘’Kötü Yorumları Okuyorum’’ videosunu buraya bırakıyorum. Ben şahsen bu videoyu izledikten sonra kendisine oldukça saygı duymaya başladım. Bir insanın özellikle siber zorbalığa maruz kaldıktan sonra bu kadar aklıselim ve sakin bir şekilde yorumlara cevap vermesi herkesin yapabileceği bir durum değil. Bu kızcağız şimdiden pek çok iletişimcinin zorlandığı, pek bu işlere vakit harcayan insanın küsüp atarlandığı durumlar ile çok sağlam başa çıkabilmiştir. Ben oturup sohbet etmek isterim.

Sevgi ve sakinlikle kal Banu

Tchau!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir