İnsan sosyal bir hayvandır (Aristotle). Belki diğer hayvanlarda sosyaldir, ama biz onların dilini anlayamadığımız için, onlarla iletişemiyoruz ve onları düşünemez varsayıyoruz, dolayısıyla kesip yiyoruz. Eğer hayvanlar konuşabilseydi, onları kesip yemeye cesaret eder miydik? diyen sevgili (Voltaire), seni bu tutumun dışında bırakıyorum. Düşünebildiğimiz için kendimizi hayvandan ayrı(ca)lıklı tuttuğumuz bu yerden, gereğinden fazla düşünenleri de itinayla uyarıyoruz. (Çok düşünüyosun.) Yoksa insanı insanı yapan, düşünebilmesi değil miydi ki? Bunu da bi düşünelim. (*Paradoks, görünüşte doğru olan bir ifade veya ifadeler topluluğunun bir çelişki oluşturması veya sezgiye karşı bir sonuç oluşturmasıdır.) En nihayetinde hayat dediğin nedir ki; beslenme, uyuma ve üreme dışında?(…) Fazlasını yapabildiğini iddia eden? (Şaka Şaka) Pek sevgili dostlar, düşünme sanatı ihtiyaçtan gereklilik çıkınca geriye kalandır. Aradaki farkı yüksek çıkaranlar yazıyı okumaya devam edebilirler.
“…Bir insana insan mı denir bütün işi,
Yemek ve uyumak olursa dünyada yalnız.
Hayvan denir böylesine! Ne iştir bu Tanrım?”
Hamlet – W.Shakespeare
Yine çok düşünerek tarihe geçenlerden kimileri, bugün takma adıyla ‘psikoloji’ diye seslendiğimiz alanın ana sorularından birini sordular: İnsanlar nasıl düşünür? Düşünme sürecine etki eden hisler ve insan davranışlarının altında yatan motivasyonlar, her bireyi biricik varsayan psikolojinin odağı olduğu kadar (Wade & Tavris, 1999), farklı bireylerin toplamı dediğimize heyecanlanan sosyologların da göz bebeği malum. (Macionis & Ken, 2005). Sosyal bir gerçekliğin anlaşılması ve açıklanabilmesi için, görünen gerçekliğin basitleştirilerek analitik bir düzlemde incelenmesi, bir harita yardımıyla bir coğrafyayı tanımak gibidir. Bir coğrafi harita hiç bir zaman söz konusu olan coğrafyanın tam anlamıyla bir yansıması olamaz (Baumol & Quandt, 1966), çünkü bir şeyi kuşbakışı izlemek, ayrıntıların eridiği bozulma ve kırınım haline gebedir ve bu da karmaşık olan her hangi bir şeyi basit hale getirebilmenin kaçınılmaz sonucudur. Yine de hiç yoktan ele aldığımız bütünü anlamamıza yardımcı olur. Bu bakımdan sosyolojik bir model düşünmek, en basit dilimiyle insani edinimlerimize sosyal bir perspektif arar. Toplumların gömülü haritalarının peşindeki hazine avcıları bilirler ki, sosyal bir harita çizebilmek her şeyden önce toplum kavramsallaştırmasıyla ilgilidir. Yani bir toplumdan genel olarak ne anladığınızı formüle edebiliyorsanız, olguların da o toplumsal gerçekliğin içindeki yerini öngörebilirsiniz demektir. Bakın daha dikkatli bir yerden söylüyorum. Toplumu öngörmek istersiniz. Öngörebilmek pazarlığı beraberinde getirir. Bir şeyi öngörebilirseydiniz, yani o şeyi önceden görebilseydiniz, onu manipule de etmez miydiniz? Ağır mı oldu?
“Geçmişi denetim altında tutan, geleceği de denetim altında tutar;
şimdiyi denetim altında tutan, geçmişi de denetim altında tutar.”
1984 – George Orwell
Gelelim asıl meseleye. Pazarlık. Haber bildiğiniz yerden. Dijitalleşiyoruz. Posthuman’a doğru (WestWorld izleyen?) çıkılan yolculukta dönemin canlı verileriyiz. Dijital terliklerle veri denizinin kumsallarına bıraktığımız ayak izlerimizle; vücut kitle endeksimizle nereye gittiğimize dair, ardımızda Hansel ve Gretel kardeşlerden daha belirgin ipuçları bıraktığımız aşikar. Toplumun davranışları, beğenileri, içerik üretim biçimlerinin izleri sürülebilir halde ve onları sistematik gruplara ayırıp sosyolojik bir modellemeye dönüştürmek, hedef kitleye doğrultulmuş ve kendisinden doğurtulmuş zarif bir silah. Fakat namlunun diğer ucunda çikolatadan yapılmış evinde, ne istediğimizi bizden daha iyi bilen ayak fetişi bir cadının gülümsemediğini kim bilebilir?
Toplumu koruyan tarafımla bıraktığım bu dip notun daha da dibine bir not daha bırakmam boynumun borcu. Şayet an itibariyle ayak fetişi bir cadının korkusuna kapılmış bir pazarlamacı varsa, kapitalizmin diş izlerinde kendi suretinin kalıntılarına tekrar bakmasını dilerim. Yaptıklarının mesuliyetini aldığından şüphe ederim.
Verilerin gözlemlenebilir ve kanıtlanabilir olmasının yanında, elde edildiği mecraların kullanım biçimleri sayesinde tekrarlanabilirliğinin de test edilmesine olanak vermesi, sosyal medyayı toplum davranışlarını inceleyebileceğimiz bilimsel bir laboratuvar haline getirdi. Google Analytics’e ait ‘pagerank’ sistemi, aramaları bir sıralamaya sokarak aslında sistematik bir biçimde insanlar için neyin önemli olup olmadığı konusunda çoktan bir yerleşim yapmaya başladı. Prof. Andreas Weigend tarafından Amazon.com için geliştirilen tavsiye motoru (recommendation engine), kabaca ‘bunu beğenirseniz bunu da beğenirsiniz’ köşesi, büyük veri üzerinden akıllı metrik kullanımıyla, bir nevi semantik web’in geleceğine ışık yaktı. Belki bilim kurgu filmlerine o kadar çok alıştık ki dudak uçuklatıcı durmadığı için kale almadığımız bu yerin siyasi ön görünümlerini tahayyül edebilenleriniz var mı? Pek emin değilim.
21. yüzyılda doğanların dijital jenerasyon olarak adlandırıldığı bu devirde zaman ilerledikçe, tüm yaş gruplarının teknolojisiyle olan alakası eşitlenecek. Dünyanın önde gelen teknoloji şirketlerinden Cisco’nun verilerine göre, 2015 yılına kadar her bireyin en az iki cihazı olacaktı, hemen hemen ulaşmış durumdayız. GSMA’nin Machina Research işbirliğiyle gerçekleştirdiği araştırmaya göre de 2020 yılında dünya çağında 24 milyar cihaz birbirine bağlanacağı öngörülüyor. Az kaldı. Milyarlarca insanın gece gündüz hiç durmadan bıraktığı bilgi dosyaları, dünyanın kaderini değiştirirken, geleceğe ütopya ya da distopya inşa etmek, elindeki verilere kısa ya da uzun vadede çıkarları ya da idealleri doğrultusunda yön verebilenlerin elinde olacak gibi gözüküyor. Büyük gücün getirdiği sorumluluğu Spiderman dışında kimsenin alabildiğini düşünmüyorum. Uzmanlar insanlığın kontrol panelinde, hükümetlerin ve kurumsal ellerin olacağından ve verilerin tarafsız biçimde analiz edilemeyeceğinden kaygı duysalar da (Karahasan, 2012), Pew Research Center’ın the Future of Big Data raporu, insanların ve makinelerin yarattığı sonsuz miktardaki verinin, kurumsal şeffaflığın gelişmesine, verimliliğin artmasına ve ‘bilinebilir’ bir geleceğin sınırlarını genişletmeye yardımcı olacağını da iddia ediyor. Hadi Bakalım. Konvansiyonel iç görülerin dijital devrimden sonra rüştünü ispat edip edemeyeceği de ayrı bir merak konusu.
Hadi resmi biraz daha ufaltalım. Hedef kitleniz kim? Hangi kanalları kullanıyor? Aralarında ne konuşuyor? Siyaset hakkında ne düşünüyor? Rakipleriniz hakkında ne düşünüyorlar? Arkadaşlarına hakkınızda ne anlatıyorlar? Sizinle konuşmaya ne kadar istekliler? Hangi dili konuşuyorlar? Sizinle konuşmak istiyorlar mı? (Karahasan, 2012) Soracağınız bu sorulara her geçen gün daha samimi cevap verebilecek büyük veriyle sizin aranız nasıl? Coğrafi haritalarla aranız nasıl? Şayet toplumsal bir jeoloji merakı olmaksızın rastgele çıktığınız bir yol varsa, yolun sonundan ve sonuçlarından ne kadar eminsiniz? Muhtemel yakaladığınız başarıya geri dönüş yolunu biliyor musunuz? Ya da tesadüfi başarınız, sahiden başarı mı?
Sıradaki şarkı, tesadüflere inanmayanlara gelsin.
Aristotle. Politics. Dove Publications.
Baumol, W., & Quandt, R. (1966). The Demand for Abstract Transport Modes: Theory and Measurement. Journal of Regional Science , 6 (2), 13-26.
Berger, P. (1963). Invitation to Sociology . New York: Anchor Books.
Hawking, S., & Mlodinow, L. (2010). The Grand Design. Batam Books.
Karahasan, F. (2012). Taşar Yerinden Oynarken : Dijital Pazarlamanın Kuralları. İstanbul: Doğan Kitap.
Macionis, J., & Ken, P. (2005). Sociology: A Global Introduction (3rd Edition b.). London: Pearson Education Limited.
McLuhan, M., & Powers, B. (1989). The Global Village. USA: Oxford University Press.
Moreno, A., Navarro, C., Tench, R., & Ansgar, Z. (2015). Does Social Media Usage Matter? An Analysis of Online Practices and Digital Media Perceptions of Communication Practitioners in Europe. Public Relations Journal , 41 (41), 242-253.
Talks, T. (Director). (2009). A prediction for the future of Iran [Motion Picture].
Tapscott, D., & Williams, A. (2006). Kitlesel İşbirliği Her Şeyi Değiştiriyor. İstanbul : MediaCat.
Wade, C., & Tavris, C. (1999). Invitation to Psychology. New York: Longman.
İlk paragrafın tatlı turtasına biraz tarçın olsun.
Eğer öküzlerle domuzlar konuşabilseydi, yemden başka şey düşünenlerle alay ederlerdi. (Epiktetos 1. YY)