Pazarlama ve marka iletişiminde Endüstriyel Nöropsikoloji ve Nöropazarlama konularıyla ilgili birçok süreç işlenmektedir. İletişimde bir mesaj veren, bir mesajı aktaran, bir de mesajı alan olmak üzere 3 nokta vardır. İletilen mesaj bir tutum değişikliği ve satınalma aksiyonunda tetikleme amaçlar.
Pazarlamada satış süreçlerinin en zorlu kısmı “karar verme” aşamasıdır. Bir malı veya hizmeti satın alacak olan kişi belli başlı bazı süreçlerin sonunda karar verme noktasına gelir. Karar verme; mal ve hizmetleri alırken geçen sürecin toplamıdır.
Bu süreç içerisinde satın alacak kişinin hatırlayan bellek ve anlık bellekleri öne çıkar. Satınalma gerçekleşince beyindeki ödül merkezi harekete geçmiş olur. Satın alan mutluluk yaşar. Mutluluk ile anı eşdeğerdir diyebiliriz. Mutlu olmak için bol bol anı biriktirmek gereklidir. Satınalmadaki seçim süreci de aslında “anı seçmektir”.
Retro pazarlama argümanları ise insanlara anılar hatırlatır ve anıları canlandırmayı hedefler. Mal ve hizmet satışı yapılmaktadır fakat bunların yanında aslında bir hikaye konumlandırması gerçekleştirmek gerekmektedir. Satın alan ürün veya hizmeti alırken o ürün veya hizmete ait hikayeleri, anıları satın almaktadır.
Satınalma sonrasında bir konu, ürün, hizmet hakkında tecrübeye sahip olunur. Tecrübe; binlerce nöronun birbiri ile konuşmasıdır ve sinaps sayısı ile doğru orantılıdır.
Satınalma süreçlerinde karar verme ve tüm bu süreçteki her şeyi görme, duyma, koklama, algılama ise beyindeki 4 bölümde gerçekleşir. Frontal, pariental, oksipital, temporal bölgeler bunların gerçekleştiği yerlerdir. Satışın %95’i emosyondur. Cinsellik, beslenme, kaçmak, saldırganlık bunları limbik sistemde harekete geçer. İnsanın hayatta kalma çabalarını destekleyen ve tamamen buna hitap eden şeylerdir. Karar vermedeki temel eğilimler hedonizm ve stres ile ilişkili diyebiliriz. Stres çok ise kişi git/vazgeç düşüncesinde olabilir. Default etmek ise; hayatın devamı için gerekir. Sadece insanda vardır. Limbik sistemin parçasıdır. Novality ise; yenilikçilik, amigdala, yeni olan çok ilgi çeker. Başkasında olan ilgi çeker, daha iyidir ve değerlidir düşüncesindedir.
Ayna nöronlar ve başkasındakinin daha iyi olduğunu istemek Buyology kitabında da sıkça bahsedilen bir konudur. Martin Lindstrom’un buy.ology kitabından bir paragraf aktarmak isterim;
“Apple’ın kurucusu ve başkanı Steve Jobs 2004 yılında New York’ta Madison Avenue’de dolaşırken, tuhaf ve keyif verici bir şey gözüne çarpmıştı. Beyaz kulaklıklar artmıştı (o dönemde herkes siyah kulaklık takıyordu). İnsanların kulaklarından düğüm atılmış iki yılan gibi sarkarak göğüslerine inen, ceplerinden, cüzdanlarından ve sırt çantalarından kafalarını uzatmış kulaklıklar. Her yer onlarla doluydu. Bir süre önce şirketin çok büyük bir başarı yakalayan iPod ürününü piyasaya süren Job şöyle diyordu: “Sanki her sokakta beyaz kulaklıklı biri varmış gibi gibiydi. “Aman tanrım” dedim, içimden, “başladı işte”.
Aslında kitapta anlatılan bir üst paragrafta anlattığımız herkeste olan iyidir cümlesinden yola çıkarak biraz daha ileri gitmiş halidir. Ayna nöronlarla birlikte herkes birbirindeki farklı olan nesneyi istemeye başlamış ve toplumda beyaz kulaklıklarla dolaşmak bir farklılık olarak görülmeye başlamıştır. Farklı olanı isteme talebi doğmuş ve marka bu talebi yaratmıştır. Ürünlerle talebe arz edilmiştir.
1 yorum