WhatsApp’ta ki konuşmalarımızın hemen hemen hepsini açıp baksak konuşmanın yarısının emojiden oluşacağına eminim. Hatta ve hatta karşı taraf konuşma sırasında yazdığı şey komik olsun olmasın cümle sonunda en basitinden bir gülen yüz ya da tonton yüz olarak adlandırdığım yanakları kızarık emojiyi kullanmasın acaba ters giden bir şeyler mi var diye düşünüyorum. Sizin için bu kadar olmasa da artık emojilerin, özellikle sosyal medya hesaplarımız da dahil olmak üzere hayatımızın ayrılmaz bir parçası ve bizim de alışkanlıklarımızdan birisi olduğu göz ardı edilemez bir gerçek.
Bundan yola çıkarak, Avrupa Toplumsal Psikoloji Dergisi’nde, insanların ambalajı üzerinde bir yüz ifadesi bulunan ürünleri daha çok tercih ettiğinden bahseden bir yazı yayınlanmış.
Özellikle bu dönemde daha da sıklaşan emoji kullanımlı reklamlar karşımıza çıkmakta. Whatsapp ve bazı sosyal medya uygulamalarında emoji kullanımını sevsem de reklamda görmek bana biraz itici geliyor. Belki o minicik emojilerin gözümüze sokulurcasına büyütülmesinden kaynaklı belki de özellikle ya insan gövdelerine eklenmiş ya da insan özelliği verilmek istenmiş emojilerin yapmacık gelmesinden kaynaklanıyor.
Sizin emojilere karşı nasıl bir tutumunuz var bilemiyorum; ancak almış olduğumuz ilk pazarlama derslerinde bile hatrı sayılır bir yeri olan aidiyet hissi ile bu emojilerin yakından bir ilgisi var. Bir topluluğa ait olduğunu hissedemeyen ki buna belki sevip-sevilmemeyi de dahil edebiliriz, yalnızlık hissi arttıkça müşteriler üzerinde yüz resmi, emoji vb. olan markalara daha çok ilgi duymakta, hatta ve hatta bu ilgileri bir birey olarak yalnızlık duyguları arttıkça daha da artmakta.
Ne yapıyoruz?
91 doğumlu olsam da çok rahatça şunu söyleyebiliyorum ki çocukluğumuzda dışarıda oynadığımız oyunları ve kurulan iletişimleri ciddi anlamda arıyorum, eminim birçoğumuz aynı durumda. Peki hal böyleyken neden en basitinden arkadaş ortamlarımızda bile önceliğimiz arkadaşlarımız yerine telefonlarımız oluyor? Nerdeyse yemeğimizi bile sosyal medyada paylaşım yapmak için yer olduk. Kalabalığız; ama aynı zamanda oldukça yalnızız. Yalnızlaştıkça daha da çok telefonlarımıza sarılıyoruz ve bu durumdan kurtulmak için kimse hiçbir şey yapmıyor. Yalnızca söyleniyoruz.
Sonuç
Bu sağlıksız yaşamın sonucu olarak da kendi ellerimizle yok ettiğimiz mutluluğu kendi gözlerimizle dışarıda aramaya başlıyoruz.