Devirler değişse de tasarruf ihtiyacı her zaman var olmuştur; bu nedenle ” Devir Tasarruf Devri ” tabiri geçmişten günümüze değerini koruyarak gelmiştir. Klasik bir ekonomi tanımında yer verildiği gibi: “İnsanların sınırsız ihtiyaçlarını, kısıtlı/ kıt kaynaklarla yönetebilme sanatıdır ekonomi”. 1
İşte tam bu noktada insanlar, sınırsız ihtiyaçlarını limitlemek için “Tasarruf” denilen kavramı içsel olarak istemese de hayatının bir parçası olarak tanımak zorunda kaldı. Bu denklemi müsaadenizle biraz ekonomi teriminden alarak daha genele taşımak istiyorum. Denklem şunu söylüyor: “İnsan her şeyi ister – ama imkanlar limitlidir”. Böyle bir denklemde, devir aslında insanın varoluşundan bugüne her an tasarruf devri.
Tasarruf kavramı; bazen maddi kazancı, bazen sağlık sebebiyle yiyecek çeşitliliğinden tasarrufu, bazen sevdiği bir kişiden veya bir idealden dolayı kendi benliğinden tasarrufa kadar gidebilecek kadar çeşitli kullanım alanlarına sahip olabiliyor.
“Peki pazarlamayla ne alakası var?” dediğinizi duyar gibiyim. Bu ilişkiyi kurmadan önce günümüzün en değerli ihtiyacını sizinle paylaşmak istiyorum. Aslında her gün içinde bulunduğumuz ortamda, özellikle büyük şehirlerde yaşayanların da sürekli yakındığı bir konu: “Zaman”.
Günümüzde ve gelecekte önümüzdeki tek gerçek ama ayrı zamanda en kısıtlı gördüğümüz olgu: “Zaman”. İnsanlar bugün sınırsız istekleri karşısında, zaman kısıtıyla karşı karşıya. Dolayısı ile nasıl olur da ihtiyaçlarını daha verimli karşılayabilir ve zamandan tasarruf sağlar? İşte birçok kişi tam bunun arayışında.
Artık pazarlama ile ilişkiyi kurma vakti geldi. Temeli insan ihtiyaçları ve insan istekleri üzerine inşa edilen2 pazarlama sanatı, bugünün potansiyel ve mevcut müşterilerinin “Zaman Tasarrufu” arayışını görmezden gelemez. Bu temel ihtiyacı tespit edemeyen bir pazarlama ekibinin başarılı sonuçlar elde etmesi de bir o kadar zor görünüyor.
Bir de madalyonun diğer yüzü var. Pazarlamacılar artan müşteri trafiği, rekabet, ürün çeşitliliği, müşteri beklentilerinin yanı sıra; azalan karlılık, sadık müşteri, tahammül seviyesi gibi konulardan dolayı kendileri de “Zaman”ı yetiremiyor. Dolayısı ile biz pazarlamacılar da en çok “Zamanı tasarruflu kullanmak” isteyenlerdeniz.
Teknolojinin 360 derece hayatımızın her yerinde karşımızda olduğu bu dönemde, insanın algılama hızının yüzlerce kat üstündeki bilgi akışı ve çoğu zaman da bilgi kirliliği “Zaman” olgusunu en hızlı tüketmemize sebep olan konulardan birisi. Burada pazarlamacılar için gerçek bir dilemma ortaya çıkıyor: “Teknoloji nimet mi, yoksa külfet mi?”
Pazarlamacılar olarak, büyük bir çoğunluğumuz yeni nesil teknolojileri ilk duyduğumuzda bunları bir nimet ve çözüm yolu olarak gördüğümüz doğru. Fakat elimizdeki teknoloji araçları zaman içinde, yaptığımız işin amacıymış gibi hayatımızın içinde zaman harcadığımız bir olgu haline geldiğinde, tam bir külfete dönüşme tehlikesini içinde barındırıyor (Excel’de kaybolduğumuz geceleri hatırlamamız yeterliJ).
Bu yazıya başlarken, bu dilemmayı birçok farklı sektörde pazarlama rolünde çalışan arkadaşlara naçizane bir hatırlatma olarak kaleme almak istedim. Temel hareket noktam ise; “Araçları, amacımız gibi algılamayalım. En değerli zamanımızı, en değerlimiz müşterilerimize ayıralım.”dı. İstediğim yere ulaşabildiğimi ümit ediyorum. Elimizde bu riski barındıran birçok teknoloji aracını ve çözümünü nasıl pozitif olarak hayatımızda tutabiliriz, bu konularla ilgili tecrübe ve önerilerimi de gelecek yazılarımda sizlerle paylaşamaya devam edeceğim.
Pazarlamacılar olarak hepimiz çok iyi biliyor ki, araçlar değişir ama amaç nettir. Geri gelmeyecek tek şey; zaman ve o zamanda geride bıraktığımız mutsuz müşterilerdir. O yüzden, her daim odağımızın müşterilerimizde olduğu bir çalışma ortamı yakalamanızı ümit ederek yazımı sonlandırmak istiyorum.
Kaynaklar:
- Ekonomi Bilimine Giriş Ders Notları
- Principles of Marketing, Philip Kotler
- Resim:Reader’s Digest/funny-stuff/16-new-years-resolution-cartoons/