Stan Lee ile Birlikte Büyüyen Marvel Comics

 

  Öncelikle benim sonrasında birçok insanın; bizi en çok biz yapan özelliklerimizden biri olan hayal gücümüzün gelişmesinde; yarattığı birçok süper kahraman ikonuyla büyük bir rol oynayan; Marvel’ın babası, çizgi roman kültürünün mihenk taşı Stan Lee ve onun kurduğu fantastik evren Marvel Comics’den bahsetmek istiyorum. 12 Kasım tarihinde aramızdan ayrılan Stan Lee 95 yıllık hayatına birçok çizgi roman ve film sığdırdı. Spider Man, Iron Man, Doctor Strange, Hulk gibi birçok Marvel karakteri; Stan Lee’nin o eşşiz hayal gücünden çıkıp güçlü kalemi ile birleşerek Marvel’ın fantastik evrenini yaratmış oldu.
  Gerçek ismi “Stanley Martin Lieber” olan Stan Lee, 28 Aralık 1922 tarihinde New York’ta dünyaya geldi. DeWitt Clinton Lisesi’nde okurken gazete dağıtım işleri ile uğraşıyor, bir gazetenin ölüm ilanları bölümünü hazırlıyordu. Bu iş onu psikolojik olarak çok yıprattığı için bıraktı. Fakat bu iş aynı zamanda ilerde yayınlacağı çizgi karakterlerini besleyecekti. 1939 yılında liseden mezun olur olmaz iş hayatına atıldı. 1939 yılında Timely Comics’te ofis çalışanı olan genç Lee, zamanla getir-götür işlerinden yazarlık, editörlük gibi işlere yükseldi. Daha o zamanlarda yaratıcı ve farklı tarzı ile dikkatleri üzerine çeken Stan Lee, Marvel markası ile eş anlamlı bir şekilde büyüdü. Düşük kalite olarak algılanan çizgi roman sektörü onun sayesinde popüler bir kültür haline geldi.
  İlk olarak Captain America ile okuyucunun karşısına çıkan Lee, üçüncü sayısında kendisine yer verip ön adını ikiye bölerek “Stan Lee” lakabını kullandı. İleride de resmi olarak bu adı olarak kullanacaktı. Stan Lee piyasada olduğu yıllarda rekabet pek kuvvetli değildi fakat; 50’li yıllar itibari ile çizgi roman tarihinin altın çağı başlamıştı. Fakat aynı karakterler, aynı mekanlar okuyucuları sıkmaya başladı. 60’lı yılların başında DC ile rekabet etmek için Timely Comics Stan Lee’den yardım istedi. Hulk ve Fantastik Dörtlü bu şekilde yaratılmış oldu. Marvel, Stan Lee’nin üstün yaratıcılığı sayesinde, daha çok sükse yaparken çevresi daha da genişledi. Stan Lee, kendi karakter ekolünü yaratarak Marvel Comics’in bu ekol üzerine kurulup, biçimlenmesini sağladı. O, her kurguladığı karakterin gerçek anlamı ile bir kahraman olmadıklarını belirtiyordu. Aslında kahramanların da iç dünyalarında biz sıradan insanlar ile benzer psikolojik sıkıntıları olduğunu anlatmaya çalışmıştı. Okuyucular aslında onun kahramanlarının güçlerinden çok kendilerine benzer olan o “zayıflıklarını” seviyorlardı. Okuyucuyu “Hey, yalnız değilsin, ben de senin gibi sıkıntı çekiyorum, sadece birazcık özel güçlerim var.” mesajı ile kendisine çekiyordu. Stan Lee’nin bu tarzı ile ilgili en iyi örnek karakterlerinden biri de X-Men’dir. X-Men kazandığı özel güçlerin sonunda toplum tarafından dışlanmış, güçlerini kontrol edemeyen bir mutant olarak karşımıza çıkıyor. Hepimiz hayatımızın bir döneminde, özellikle ergenlik döneminizin en fırtınalı dönemlerinde, bu duyguları yaşamışızdır. Stan Lee’ye göre, kahraman ve kötü ayrımı keskin hatlar ile çizilemezdi. Kahramanların zaman zaman kötü ya da iyi olabileceğini, gerçek hayata daha benzer bir yöntem ile belirterek kariyerine devam etmiştir.
   Çizgi romanda yeni bir üretim tekniği bulmuş ve bu tekniği literatüre “Marvel Method” olarak geçmiştir. Marvel Method’da çizgi roman için full script (senaryo) yazıp, karelere bölüp, hatta konuşma balonlarını yerleştirip geri kalan işi çizerlere bırakılırmış. Büyük sayıdaki ekiplerde bu zorunlu iken, Stan Lee’nin ufak bir ekibi olduğundan ve çoğu metni kendisi yazması gerektiğinden sadece öyküyü çizerek anlatmakla yetinmiyor ve konuşma balonlarını çizer yerine kendisi dolduruyormuş. Bu teknik, çizerin kendi artistik bakış açısını daha kolay göstermesi açısından daha güzel olduğu için beğenilen eserler ortaya çıkmış. Fakat aynı zamanda bu yöntem, en çok emek veren çizerler yerine yazarların abartılacak derecede fazla bir şöhret edinmesini sağlamıştır. Bu durumda, Marvel’ın gerçek sahibi Stan Lee mi, yoksa Jack Kirby veya Steve Ditko mu gibi soruları akıllara getirmiştir.
   Stan Lee, Marvel’ın bu denli markalaşması ve gelişen teknoloji ile yeni işlerin web üzerinden hayata geçmesi ile ilgili olarak: “Çizgi romanları yazdığımda, kitapların satışına bağlı olarak 100 ile 1 milyon insanın bunları okuyacağını biliyordum. İnternette ise bir şey yaptığınızda milyarca insan bir anda etkileşim içerisinde olabiliyor. Dergi yazılarında, hikayeyi yazdıktan sonra kitabın çıkması birkaç ay sürerdi, çizilmiş olmalı ve aynı zamanda basılmak zorundaydı. Gazeteye gönderen toptancıya sonra distribütöre gitmesi gerekiyordu. Aylar geçer sonra postalar gelmeye başlayınca işe koyulmadan önce beklenirdi. Yani, herhangi bir tepki almadan önce altı ay boyunca üzerinde kritiği yapılırdı. Web sitesine bir şey koydunuz mu beş dakika sonra insanlar bu konuda yorumda bulunabiliyor. İnanılmaz heyecan verici.” diyerek yaşadığımız bu teknoloji atağından çizgi roman dünyasının da olumlu bir şekilde payına düşeni aldığını belirtmiştir.

Stan Lee ile Birlikte Büyüyen Marvel Comics
   Marvel Comics ile  Sten Lee’yi asla ayrı düşünemeyiz. Onun bizler için bıraktığı yepyeni bir dünya, adeta evren olan Marvel Comics hakkında konuşmaya başlayalım şimdi de. Marvel Comics, 1939 yılında Timely Comics adıyla yayın hayatına başlayan Marvel Comics, ilk olarak 1939 yılında Namor ve Human Torch daha sonra 1964’de Captain America ile ilk defa okuyucuları ile buluştu. 1944 yılında filmi çekilen Captain America , ilk filme uyarlanan çizgi roman olarak tarihe geçmiş oldu. Atlas Comics adının Marvel Comics olarak değiştirilmesi ile bu fantastik dünyanın kapıları açıldı ve günümüze kadar devam etti. Yayın hayatına ilk olarak Fantastic Four ile başlayıp ardı ardına çizgi film ikonları oluşturulmaya başlandı. Bunlar; Hulk, Thor, Iron Man, Spider-Man gibi ikonlardır.Bu ikonlar ile yaratılan fantastik evren, daha kalabalık bir hal aldı. Daha sonrasında Modern Marvel serüveni başladı. 1977 ile 1979 yılları arasında Spider-Man, Hulk, Captain America gibi televizyon dizi ve filmleri olarak izleyicileri ile buluştu. Bu dönemde sevilen kahramanlardan biri, Stan Lee ve Jack Kirby yarattığı ve Bill Bixby’nin canlandırdığı Bruce Banner oldu. Modern Marvel döneminde süper kahraman film ve dizileri çizgi roman okurları dışındaki insanlar tarafından pek ciddiye alınmıyor, takip edilmiyor ve hedef kitlesi zaten çocuklar olan bu yapımları ucuz bütçe ile çekiplip gösterime giriyordu. 1978 yılında Marlon Brando’nun Superman rolünü oynamak için yapım şirketinin teklifi kabul etmesi üzerine Marvel evreninin daha da güçlenerek günümüzdeki ihtişamına dönüşmesindeki ilk adımı atmasını sağladı.
   Marvel’ın konuları genellikle İkinci Dünya Savaşı’nın o döneme olan etkileri üzerine olmuş ve Marvel evreninin özünü aslında Amerikan militarizmini beslemiştir. Savaş günlerinde yaşananlar bizlere özellikle ikonik kahramanlar yerine kahramansız bir şekilde gösterilmeye çalışılmıştır. Fakat o döneme damgasını vurmuş Marvel kahramanlarından biri olan Steve Rogers yani Captain America karakteri ile Amerikan propagandası başarılı bir şekilde çizgi romana aktarılmıştır. İkinci Dünya Savaşı bittikten sonra Marvel’ın çizgi romanları rağbet görmemeye ve daha çok dram, gerilim, cinayet, romantik, duygusal ve western tarzı içerikli çizgi romanlar talep edilmeye başlanmış, çizgi roman okuyucu kitlesi Marvel’ın yarattığı bu siyasi atmosferden sıkılmaya başlamıştı. Bunun en büyük nedenlerinden biri de o dönemde “süper kahraman” konulu çizgi romanlar yerine kahramansız bir çizgi roman çizgisinin tercih edilmesiydi. Bu dönemin gerçek anlamı ile kurtarıcı kahramanı ise Flash oldu. Tekrardan kahramanlı çizgi romanlara devam eden Marvel Comics, eski popüleritesine bu sayede kavuşmuş oldu.
   İlerleyen zamanlarda, Marvel büyük bir radikal karar ile kendi film şirketini kurup, karakterlerini sinemaya bizzat kendisi taşımaya karar verdi. Yarım milyar dolarlık sermaye ile Marvel Studios kuruldu. Buradaki amaç; direkt olarak çizgi roman çizerleri tarafından çizilmiş kahramanları, işin ehli kişiler tarafından sinemaya taşımaktı. Marvel Studios’u diğer rakiplerinden ayıran belirleyici fark, tüm karakterlerin aynı sinema dünyasında yer almalarıydı. Çekilen filmler arasında bağlantılar olacaktı. Bu değişimin en iyi örneklerinden biri de: Iron Man oldu. Marvel Studios’un ikinci filmi başrolde Edward Norton’un yer aldığı The Incredible Hulk’tı. Fakat bu film sinema sektöründe Iron Man kadar başarılı olamadı. Iron Man 2 (2010), Thor (2011), Captain America: The First Avenger (2011) filmleriyle Marvel Comics Studio istikrarını devam ettirerek işleri yoluna koydu. Bu gibi başarıların ardından Marvel, 2014 yılında Disney tarafından dört milyar dolara satın alındı. Aynı zamanda 20th Century Fox, New Line Cinema, Artisan Entertainment, Columbia Pictures tarafından satın alınarak filmleri çekilmiş Punisher, Daredevil, Elektra, Ghost Rider gibi filmlerin uzun süre devam filmleri yapılmadığından zaman aşımına uğrayarak ya da gişede başarısız olduklarından stüdyo hakları iptal edilince film hakları Marvel bünyesine geri döndü. Rotasını televizyona çeviren Marvel, öncelikle ABC kanalında yayınlanan Agents of Shield ve Agent Carter dizilerini çekti. Daha sonrasında Netflix ile anlaşarak Daredevil, Jessica Jones, Luke Cage gibi tüm karakteri içeren The Defenders dizisi için adım attı.
   Yazımızı ise Stan Lee’nin aramızdan ayrılışından dolayı yaşadıkları üzüntüyü dile getiren film ekibinden arkadaşlarının sosyal medya paylaşımları ile bitiriyoruz.
Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir