Siyasal Pazarlama ve 2015 Seçimleri
2015 seçimlerini geride bıraktık. Geride kalan seçim dönemi ile ilgili pazarlama bilimi merkezli bir bakış yapmak istedim. Sınırlı seçmen sayısı, sınırlı sayıda milletvekili seçilmesi, sınırlı zaman gibi koşulların rekabet ortamı yarattığı seçim sürecinde kendisini bir adım önce çıkarabilecek, daha iyi pazarlayabilecek kampanyaların peşine düşen milletvekili adayları ve / veya siyasal partiler, bu rekabet ortamında ön plana çıkabilmek için çalışmalarını sürdürdüler.
En yaygın olarak kullanılan siyasal pazarlama tanımı (Shama, 1975; Lock ve Harris, 1996; Wring, 1997), siyasal parti ve adaylar ile seçmenler arasında gerçekleşen iletişim süreci olarak yapılan tanımdır.
Seçmenlerin marka tercihlerinin (siyasi parti ismi veya lideri) ölçümüne ilişkin yöntemler ve düşünce sistemleri ürün ve hizmet pazarlamasına benzemektedir. Son yıllarda siyasi partiler ve adaylar rekabet avantajı sağlayabilmek adına pazarlama biliminden çeşitli şekillerde yararlanmıştır. Pazarlama yönetim sürecinde ve pazarlama stratejisinin oluşturulmasında önemli bir değişken olan tüketici, siyasal pazarlama içerisinde seçmen olarak tanımlanmaktadır. Siyasal ürünün (parti, lider, program vb.) tasarlanmasında da pazar koşullarının, beklentilerinin ve pazar boşluklarının iyi tahlil edilmesi gerekmektedir. Seçmenlerin beklentilerini iyi tespit edemeyen siyasi partiler, liderler, seçmenleri ile doğru bir pazarlama iletişimi kuramayacaklardır. Siyasi partilerin siyasal rekabet içerisinde ideolojik konumları ve sundukları temel vaatleri açısından farklılaşmalarının önemini yitirmesi, siyasi adayların kişilik özelliklerini ifade eden aday imajının, bir rekabet unsuru olarak öne çıkartılmasını gerekli kılmıştır.
Pazarlamanın kar amacı güden ya da kar amacı gütmeyen organizasyon veya markalar için temel olarak üzerinde durduğu konu tüketici ihtiyaçlarının belirlenmesi ve bu ihtiyaçların tatmin edilmesidir. Bu açıdan 2015 seçimlerine bakarsak;
Beklentiyi temel olarak “Saygı” ve “Ekonomi” olarak incelemekte fayda var.
Temel hak ve özgürlükler başta olmak üzere, doğaya, insana, kadına, yasalara başta olmak üzere toplum içi huzur ve güven duygusunu pekiştiren saygı beklentisi önemli bir seçmen beklentisi olduğunu gördük. Seçmenin sonuçlara yansıyan en temel beklentileri başında yer alan saygı ve hak temelli söylemlere ilgisini siyasal pazarlama iletişiminde seçmene doğru yansıtan partiler bunun karşılığını aldılar.
Seçmenin refah düzeyi ve ekonomik istikrar beklentisi seçmen beklentileri arasında göze çarpıyor. Siyasal söylemler arasında önemli bir yer alan ekonomik söylemleri aşağı yukarı tüm siyasi partiler tarafından duyduk. Fakat asıl önemli konu seçmenin yani tüketicinin markaya bu söylemlerdeki güveni olsa gerek. Tüketicinin markaya güveni konusundaki soru işaretleri sonuçlara yansımış gibi duruyor.
Pazarda oluşan ekonomik ve hak temelli boşlukları görüp iyi değerlendiren ve bu ihtiyacın giderilmesi konusunda güven veren siyasal markaların seçim sonucunda sonuçlarını topladığını görüyoruz.
Siyasal marka kimliği ve konumlandırma, tüketiciyle marka arasında kurulacak bağın va bağlılığın önemli bir etmenidir. Marka kimliği, marka stratejisini oluşturmaya ve sağlamaya çalışan marka çağrışımları seti olarak tanımlanır. Bu çağrışımlar markanın misyonunu, inançlarını ya da kalitesini temsil eder ve müşterilere yönelik vaadini içerir.
Yazımıza 2015 seçimlerine damga vuran ve seçmenlerin yüzünü güldüren LDP tweetleri ve Cem Uzan ile son vererek biraz gülümseyelim.