1929’da Büyük Buhran ile birlikte dünyanın ekonomisi dalga dalga çöküşlere giderken insanların gitgide fakirleştiklerini anlamaları ve gri sabahlara uyanmaları kaçınılmazdı.
Amerika’nın belki de sanat alanındaki en büyük çıktıları da bu döneme denk gelmekteydi. Edward Hopper’ın Nighthawks’ı tam olarak o dönemi ve toplumun halet-i ruhiyesini anlatıyordu. Yine benim favorilerimden ‘’Can you spare a dime’’ bestesi de yine bu dönemde gitgide mutsuzlaşan halkın bestesi olarak üretilmişti. Ben George Michael versiyonunu dinlemeyi çok severim. Siz de buyurun.
Kaotik ekonomilerde üretim ve yaratıcılık farklı bir enerjiyle yukarılara çıkıyor. Bu aslında ortaçağ’dan beri ezbere bildiğimiz bir denge. Şu an hepimizin diline pelesenk ettiği dolar şu kadar oldu, kriz var lafları da aynı şekilde memlekette bir enerji birikmesine yol açtı. Son 4 senedir hiç duymadığımız kadar girişim lafını duymaya hiç alışık olmadığımız kadar girişime destek fonlarını, melake yatırımcıları duymaya başladık. Dijitalin medya ile buluşması yepyeni kullanıcı davranışları ve gereksinimlerini hayata geçirirken şimdi bir girişim olabilmek için bu ‘’rasyonel fayda’’ şartı aranıyor. Her summit’te defalarca dinlediğimiz ‘’Artık servis, hizmet sağlayıcıların devri, en büyük ciroya sahip markalar bunlardan çıkıyor’’ argümanı bir süre daha geçerliliğini koruyacak diye tahmin ediyorum. Nice nadide yazılımcı Getir’e , Uber’e alternatif projeler ortaya koymaya çalışırken, çok segmentli şirket yapıları da teknolojiye yatırım yapıyor. Buraya kadar her şey güzel. Bir de Milli Teknoloji Hamlesi diye devletten büyük bir davet varken şu an en temiz yatırım alma sunumları bu ve bunun gibi yapı ve fikirlerle doluyor. Makul.
Üretimin olduğu yerde pazarlama fazında elbette ki bir sürü altı boş kavram ortaya çıkacaktır. Kavram (kelime) altı dolu olsa bile pazarlama iletişimindeki konumlandırması sakil kalacaktır. Ben biraz bu konulara kafayı takarak birkaç örnek verip kendi enerjimi boşaltmak istiyorum.
En içi boş sunumlarda bile karşımıza çıkan seksi kelimeleri hatırlayalım.
İnovatif, Inovasyon : Neyi geliştirdiği ve yeni olan ne ile evrildiği hiç önemli değil. Bir önceki modelin, hizmetin revize edilmiş her haline inovatif diyebiliriz.
Sürdürülebilir: Yani öyle bir döngü içerisindeki kaynağı asla bitmeyecek kendi kendini doğuracak.
Yapay Zeka: Bu son dönemdeki büyük kafayı taktığım bir konu. Hesap makinası da yapay zekalıydı ama kimse onu bu kadar övmedi 🙂 Kendi işletim sistemi olmayan, mevcut teknolojilerin tekrarı olan nice teknoloji ürünü sürekli yapay zeka ile iletişim yapmaya çalışıyor. Yapay zeka sonradan konan bir özellik gibi pazarlanıyor. Haliyle insanlar da akıllı telefon yerine yapay zekalı telefon almaya yöneliyor.
Yüz tanıma teknolojisi 3 gün önce çıkmış gibi çoğu telefon markası bunu yapay zeka kılıfına sokup
Organik, Ekolojik: Markette organik çay gördüğümden beri bu kavramın çığrından çıktığını düşünüyorum. Hele ki nacizane bir pazarlamacı olarak tek ürünle bir ürünle 3 -5 ürün gamına dağılan bir markanın organik olarak çıkarttığı ürünlerle nasıl kendi ayağına sıktığını anlamıyorum. Normal çay vs. organik çay. Gezen tavuk vs. oturan tavuk. Organik ve ekolojik öyle kavramlar ki inanılmaz bir algı oyunu yaratmaya yetiyor. GDO gerçeğini asla inkar etmemekle birlikte halihazırdaki ürününü organik olarak yeniden pazarlamayı mantık dışı buluyorum. Organiğe ek olarak ekolojik de çok seksi bir kelime. Geçen gün İçerenköy Carrefour’da dev billboardlar gördüm. Üzerinde (yanlış hatırlamıyorsam) Ekolojik AVM yazıyordu. Yani kendi enerjisini üreten içerideki kanalizasyon yapısını bile geri dönüşüme göre düzenleyecek ve yine kendi ürünlerini kendi topraklarında yetiştirecek bir AVM geliyor diye anladım. Basın bülteni atarlarsa yayınlarız biz de bilgileniriz.
Sanal Gerçeklik Teknolojisi: Sanal gerçeklik gözlüğü ile içerik hakkında ayrımı zar zor yapan bir güruh var. Bunun pazarlamadaki yeri için önceden ufak bir yazı yazmıştım. Ama şimdi sosyal ve sektörel ortamlarda denk geldiğim tek şey Samsung’un mağazasından alınmış hazır içeriği, kullanıcıya itelemek. Bugün bir video prodüksiyonun 360 olarak çekilmesi Sanal Gerçeklik teknolojisince oluşturulmuş bir deneyim olduğunu düşünmüyorum. Produksiyon prodüksiyondur ortaya çıkan deneyim sanal gerçeklik ile kullanıcıya gelmiştir ama içerisinde yazılımsal olarak bir katma değeri yoktur. Şirketlere bunu anlatmaya çalıştım son 1 yıldır. Bakalım nereye gidecek bu konu.
İnsan kaynakları artık talent acquisition departmanlarına evrildi. Bu alanda yapılan pazarlama iletişiminde en çok kullanılan kelime de ‘’Şirket Kültürü’’. Şirket kültürü Cuma günleri yapılan happy hour’larla sağlanmadığı gibi çalışana ortak misyon yüklemedikçe sakil kalan bir kavram. Bu konuda ciddi adım atmış bildiğim Türk sermayeli iki şirketi tenzih ediyorum. Hatta isimlerini de rahatça zikredebilirim. Insıder ve Inveon. Insider çalışanlarının kişisel gelişimlerine, zaman yönetimlerine ve ortak bilinçte buluşmaya çok kafayı takmış bir şirket. Ek olarak sürdürdükleri sürekli eğitim ve iş geliştirme ortamı çalışanlarına bir kültürün için de olduklarını hissettiriyor. Inveon ise akademik hayatlarını bir üst sıraya çıkarmak isteyen çalışanlarını burs verirken, düzenli olarak spor yapmalarına teşvik ettirecek ek ödemeler yapıyor. Bu ve bunun gibi yan haklar kurgulandıkça şirket kültürü kavramının altı oldukça doluyor. Doldurmayan şeyin ne olduğunu rahatça söyleyebilirim. Renkli koltuklar, duvara yazılan motivasyon cümleleri ve espresso makinesi.
Bir süre daha bu seksi kelime yığını rüzgarı sektörü meşgul etmeye devam edecek. Birkaç tanesini alıp hemen ufak bir deney yapabilirsiniz. Şu an ortam buna çok müsait.
Tchau!