Popüler Kültür Ve Mekan Tüketimi

Tüketim, doğal ihtiyaçların rasyonel olarak tatmin edilmesi midir?

Daha çok tüketim, ilerleme ve mutluluk anlamına mı gelir?

Tüketimin yaygınlaşması sınıf farklarının giderilmesi midir?

Uluslararası markaların tüm dünyaya yayıldığı, yeni alışveriş merkezlerinin en geleneksel toplumların tüketim alışkanlıklarını bile değiştirdiği, insani ilişkilerin yerini giderek nesnelerle ilişkiye bıraktığı ve kitle iletişiminin tüm bu süreci yönlendirdiği çağımızı Baudrillard bu sorular aracılığı ile tartışıyor.

Baudrillard’a göre günümüzde tüketim, doğal ihtiyaçların mal ya da hizmet aracılığıyla tatmin edilmesi olarak değil, kodlar ve kurallarla düzenlenmiş global ve tutarlı bir göstergeler sistemi olarak yorumlanmalıdır. Bu sistemde ihtiyaç ve hazların olumsal dünyasının, doğal ve biyolojik düzenin yerini, bir toplumsal değerler ve sınıflandırmalar düzeni almıştır. Gerçek ihtiyaçlar ile sahte ihtiyaçlar arasındaki ayrımın ortadan kalktığı tüketim toplumunda birey tüketim mallarını satın almanın ve bunları sergilemenin toplumsal bir ayrıcalık ve prestij getirdiğine inanır. Böylece tüm bir toplumsal farklılaşma mantığı ortaya çıkar. İhtiyaç artık tikel bir nesneye duyulan ihtiyaçtan çok, bir farklılaşma ihtiyacıdır. Toplumsal olarak üretilmiş rasyonel ve hiyerarşik ihtiyaçlar sisteminde tüketici tek tek nesnelere değil, tüm bir mal ve hizmetler sistemini satın almaya yönlendirilir; bu süreçte bir yandan kendini toplumsal olarak diğerlerinden ayırt ettiğine inanırken, bir yandan da tüketim toplumuyla bütünleşir. Dolayısıyla tüketmek birey için bir zorunluluğa dönüşür. Çünkü temel toplumsal etkinlik ve bütünleşme biçimi, geçerli ahlâk, tüketim etkinliğinin ta kendisidir. Bu anlamda tüketim bireyin özgür bir etkinliği değildir.

Bugün ülkemize baktığımız zaman,tüketme arzusu ve isteği bütün toplumu kuşatmış;insanlarımız kapitalist zihniyetlerin ve güçlerin çıkarları doğrultusunda adeta bir tüketim ağı içerisine sürüklenmiş durumda ve tüketimle birlikte tükenmekte.

Tüketme arzusu bugün toplumumuzun ve özellikle genç neslin en büyük amacı haline gelmiştir.İnsan ise,tüketimin bir nesnesi olma noktasında araçsallaştırılmıştır.Gündelik yaşama egemen olan,insanların hayatlarına ciddi boyutlarda yön veren insanların yaşamlarını sadece tüketim olgusuyla anlamlandırma girişiminde bulunan güç,popüler kültürün ta kendisidir.

Tüketim,günümüzün en büyük salgın hastalığı haline gelmiştir ki,insanlar alışveriş yapmanın yanı sıra,tüm bunların dışında kalan eğlenme,boş vakit geçirme,yakınıyla buluşma gibi eylemleri de tüketim alanlarında gerçekleştirme davranışı içerisindedirler.İhtiyacı veya alacak parası olmadığı halde alışveriş merkezlerinde zamanlarını geçiren insanların sayısı pek de az sayılmaz.

Popüler kültür,insanları tüketmeye teşvik eder;bunu gerçekleştiremediği sahalarda ise bir özenti meydana getirmeyi amaçlar.Bu yönüyle endüstriyel piyasanın bir aracı haline gelerek kültür endüstrisini oluşturur.İnsanları etkisi altına alarak,kendi sınırları içerisinde insanlara özgürlük sunan popüler kültür,insanları yeni bir çıkmaza ve bunalıma sokar.

Popüler kültürde yerin anlaşılması dört sav çerçevesinde oluşturulmuştur.Birincisi,yerler artan bir biçimde,malların ve hizmetlerin karşılaştırıldığı,değerlendirildiği,satın alındığı ve kullanıldığı tüketim merkezleri olarak yeniden yapılandırılmaktadır.İkincisi,yerlerin kendileri bir anlamda,özellikle görsel açıdan tüketilmektedir.

Burada önemli olan,hem ziyaretçilerin hem de yerel insanlara yönelik çeşitli tüketici hizmetlerinin sağlanmasıdır.Üçüncüsü, yerler kelimenin gerçek anlamında tüketilebilmektedir;insanların bir yere ilişkin anlamlı buldukları şey(endüstri,tarih,binalar,yazın,çevre),zaman içinde kullanılarak azaltılmakta,bitirilmekte veya tüketilmektedir .Dördüncüsü yerelliklerin bazı kimlikleri tüketmesi de olasıdır;sonuçta böylesi yerler,gerçekten de neredeyse her şeyin tüketildiği yerlere dönüşürler.

Zaman ve mekan asıl olarak zaman-dışı ve mekan-dışı bir sosyoloji kurmaya hizmet eden ayrımlar çevresinde biçimlenmiş,önceden varolan nosyonları parçalayarak gelişti. Toplumlar, genellikle içeriden büyüyen,kendi zaman ve mekan-dışı toplumsal yapılarına sahip kendilikler olarak ele alındılar.Bunun yanı sıra toplumlar birbirlerinden ayrı olarak ele alındılar.

Bunun yanı sıra toplumlar birbirinden ayrı olarak görüldü; normatif konsensüs,yapısal çatışma ve stratejik davranış süreçlerinin çoğu,sınırları ulus-devlet ile çakışan her toplum için içsel olarak kavramlaştırıldı.

Zaman toplum içinde üretilmiş olan bu nedenle toplumlar arasında değişiklik gösteren,nesnel olarak verili bir toplumsal düşünce kategorisidir.Nuer’e göre;zaman,geçip giden,harcanabilen,tasarruf edilebilen bir şey olarak ele alınmaz.Zamana dair ifadeler olduğunda, bunlar döngüsel ekolojik değişmelere dayalı toplumsal etkinliklere gönderme yapılarak gerçekleşir.Önemli toplumsal etkinliklerden yoksun dönemler,zaman belirtilmeksizin göz ardı edilir.

Modern toplumların genellikle,modern-öncesi toplumlara göre saat-zamanına daha çok güvendikleri gözlenir.’’Modern’’ zaman bilincine ilişkin bazı özelliklerin endüstrileşme öncesine dek geri gitmesi nedeniyle,her ne kadar tarihsel kanıtlar şimdi bu ayrımın Thompsonn’ın önerdiği denli kesin olmadığını gösterse de,insanlar,göreve yönelimden zamana yönelime doğru değişim geçirmeleri açısından değerlendirildiler.

Modern toplumdaki çeşitli süreçler insanları hem zamana doğru bir yönelim hem de zaman tarafından disipline edilen zamansal nesnelere dönüştürür.Weber bu türden süreçlerin ilk sosyolojik çözümlemesini gerçekleştirmiştir.

Protestan etiğine ilişkin şöyle der :Bu nedenle zamanın boşa harcanması ilke bakımından en ölümcül ve ilk günahtır.İnsan yaşam süresi,kendi seçiminden emin olamayacağı denli kısa vedeğerlidir.Dostluklarla,aylak konuşmayla,lüks hayatla ve hatta gereğinden çok uykuyla zaman yitimi…mutlak ahlaksal kınamayı hak eder.(1930:158)

Bergson çözümlemesindeyse zaman niteliksel fakat mekan soyut ve niceliksel açıdan ele alınır.Bir ’’çekmece’’olarak ’’mekansallaştırılmış’’ bellek kavramının eleştirisinde,Bergson mekan karşısında zamana ayrıcalık tanır ve mekanı soyut olarak ele alır.

Mead de tutarlı bir ’’zamansal’’bakış açısını benimsemektedir.Zamanı soyut bir çerçeve olarak görmek yerine,zamanı eylemler,olaylar ve roller içine nasıl gömülü olduğu üzerinde durur. Mead saatlerin ve takvimlerin soyut zamanını sadece bir ’’konuşma tarzı’’olarak düşünür.Mead açısından ’’ gerçek’’olan şimdidir,bu yüzden zamana değinen büyük yapıtının adı The Philosophy of  Present’tır.(Şimdinin Felsefesi)Geçmişte olan her şey,zorunlu olarak şimdi içinde yeniden kurulur,geçmişin her anı yeniden yaratılır.Bu nedenle dışarı ya da daha çok geride olan ’’geçmiş’’ yoktur.Geçmişin sürekli olarak yaratıldığı bağlamda,sadece şimdi vardır.Ortaya çıkan şimdinin dışında başka durum yoktur.

Geçmişi dönüştüren ve geleceğe anlamını veren,ortaya çıkıştır.Bu ortaya çıkış,her zaman ona yol açan olaylardan daha fazladır.Eğer şimdi gerçek ise,geçmiş veya gelecek de kavrayışsal veya temsilidir.Onlar bize sadece zihnin aracılığıyla açılırlar.Mead’in görüşü,zamanın görece doğasını vurgulaması açısından bütünüyle yirminci yüzyıldır.

Marx ve Engels sabitleştirilmiş,hızla dondurulmuş ilişkilerin nasıl ortadan kaldırıldığını,tüm yeni oluşmuş ilişkilerin kemikleşmeye fırsat bulamadan eskidiğini anlatır;katı olan her şey buharlaşır,kutsal olan her şey bayağılaşır.

 Marx,kapitalist birikimin mekanın zaman tarafından  yok edilmesine dayandığını ve sonuçta bu durumun  zaman ve mekan boyunca tarım ,endüstri ve nüfusta  çarpıcı dönüşümler ürettiğini çözümlemektedir.

 Kuşkusuz mekan sosyolojisine en önemli klasik katkıyı  yapan Simmeldir.Onun ’’metropolis’’üzerine klasik  makalesi,mekana ilişkin daha genel yazılarının  bağlamı içine yerleştirilmelidir.Simmel boş bir  mekana anlam kazandıran toplumsal etkileşimlerdeki  mekansal biçimlerin beş temel özelliğini  çözümlemiştir.

 Bu özellikler şunlardır:bir mekanın eşsiz ya da biricik  niteliği;bir mekanın mekansal olarak ‘  ‘çerçevelenmiş”parça ve etkinliklere bölünebilme  düzeyi;özellikle kentteki yakınlık/uzaklık derecesi ve  görme duyusunun rolü;konumların değişme olanağı  ve özellikle ”yabancının gelişinin sonuçları”.

Simmel modern yaşamın parçalanması ve çeşitliliğini çözümler;devinimin,uyaranlar çeşitliliğinin ve yerlerin görsel açıdan mal edinilmesinin (appropriation)bu yaşantıya ilişkin çok önemli özellikler olduğunu gösterir.

Giddens,zamanı kronolojik uzaklık ve yığılı enformasyonun toplumlar arası bir ölçümü olarak görür.Ancak modern toplumlarda zaman,merkezi açıdan önemli bir kaynak olarak işlev görür.Gerçekten de Adam,zamanın sadece bizimkine benzer toplumlarda –sadece saat-zamanını yaratmakla kalmayan ayrıca bu yaratımı varlık zamanı olarak ilişkilendiren ve onunla toplumsal yaşamlarını örgütleyen toplumlarda-bir kaynak olarak kavramlaştırıldığını ileri sürer (1990:120).Ya da Lefebvre’in önerdiği gibi,modernlikle birlikte,yaşanmış zaman gözden kaybolur.Artık görülür değildir ve toplumsal mekandan ayrışmış ölçüm araçları,saatler onun yerini almaktadır.Zaman,toplumsal mekandan ayrı olan bir kaynağa dönüşür;tüketilir,düzenlenir ve tümüyle bitirilir.Zaman ve mekanın görece olarak bağımsız kaynaklar olarak ortaya çıkmaları,modern toplumun tanımlayıcı özelliklerinden biridir.

Zamansal ve Mekansal parçalanma ,TV/VCR seyredenlerin kanaldan kanala atlama eğiliminde oldukları ve uzun ya da karmaşık bir programı tümüyle izlemeye nadiren zaman harcadıkları sözde ”üç dakika” kültürünün ortaya çıkışıyla pekiştirilmektedir.Sonuçta TV seyretmek,programların saklanabilmesi,yinelenebilmesi ve parçalara ayrılabilmesi nedeniyle daha çok kişisel bir soruna dönüşür.Belirli bir önemli programın bir arada kollektif seyredilmesinin anlamı yoktur.Ve giderek çoğu program ve özellikle de reklamlar,bu tür anlık üretilmiş parçalar örüntüsünü taklit etmek üzere yapılırlar.Her biri çok kısa bir zaman süren ve kendilerinden önce ya da sonra gelenlerle hiç ilişkisi bulunmayan,bağlantısız görsel ve işitsel ,imajlar kolajından oluşmaktadırlar.(Bu durum ,BBC’den MTV’ye bir geçiş ile karikatürize edilebilir).Giderek görselleşen medyanın bu hızlanması ve parçalanması ,’’hız kapitalizmi’’nin büyümesi,insanların karmaşık kitapları başından sonuna kadar okuyacak denli yoğunlaşmalarını ve tahammül göstermeleri giderek olanaksız hale getirmektedir.

Bu gelişimlerin kavramsal bir çerçeveye yerleştirilmesi için sistematik çaba Harvey’in  ”zaman-mekan sıkışması”nosyonu olmuştur.(1989)Başka pek çok çözümlemeci gibi o da Berman’ın modern dünya açıklaması  ile işe koyulur :

Modern olmak,kendimize serüven ,güç,çoşku,gelişme,dünyayı ve kendimizi dönüştürme olanakları vaat eden bir ortamda bulmaktır…modern ortamlar ve deneyimler coğrafi ve etnik ,sınıfsalve ulusal,dinsel ve ideolojik tüm sınırları aşar…bizleri parçalanma ve yenilenmenin girdabına sürükler.(Berman,1983:15)

Reklam ne bir boşlukta üretilir ne de tüketilir ve etkinliği tüketicilerin elinin altında olan enformasyonun diğer formlarına geniş ölçüde bağlıdır.Bu şunları kapsar:

– Mekan (ya da benzer mekanlarla)geçmiş kişisel deneyim ,

Mekan hakkındaki diğer enformasyonlar (numunelerden,dergilerden vb.) ,

– Kulaktan duyma (akrabalardan,ebeveynlerden ve iş arkadaşlarından) ,

Tüketici eğitim kanalları (kamu yararına çalışan gruplar,tüketici gözlemcileri) ,

Genel medya okur yazarlığı ve kültürel farkındalık (aileden,okuldan vb.)

Bunların yanın sıra mekanlara bakışı farklılık göstermesinin belli nedenleri vardır.İnsan ruh halinin değişkenliği ve duygu geçişlerinin hızla akışına bağlı olarak farklı bakış biçimleri geliştirilmiştir.

Bunlar;

 Romantik:

Yalnızlık

Sürekli içine dalma

Görü,huşu,aura gerektiren bakış

Kolektif:

Komünal etkinlik

Ortak karşılaşmalar dizisi

Tanıdık olana bakma

Seyirlik:

Komünal etkinlik

Kısa karşılaşmalar dizisi

Farklı göstergeler bakma ve biriktirme

Çevresel:

Kollektif örgütlenme

Araştırmak ve incelemek üzere sürekli didaktik göz gezdirme

Antropolojik: 

Yalnızlık

Sürekli içine dalma

Göz gezdirme ve etkin yorumlama

Günümüzde insanlar artık,tüm NESNELER tarafından kuşatılmış durumda.Teknik kölelik dediğimiz ‘kentsel yaşama özgü menkuller’e ve mesleki iletişim ve etkinlik araçlarına,nesnenin reklamlarda ve kitle iletişiminden gelen iletilerde yüceltilmesinin oluşturduğu sürekli gösteriye kadar;bir tür saplantı haline gelmiştir.Hiç kuşku yok ki ‘çevre’ ve ‘ambiyans’ etkisinde tüketici davranışları güdülenmiştir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir