Toplumsal İkiyüzlülük

ds-damat

Sosyal medyadan eski sevgiliye imâlı sözler yazanlar tanıdık geldi mi? Klavye delikanlıları? Ya da ‘Şimdi ağzıma geleni söylerim de neyse…’ciler? Hiç olmadı Whatsapp grubunda biri hakkında dedikodu için bir grup daha kuranlar… Günlük rutininizin bir yerinde mutlaka rastlamışsınızdır onlara. Artık iletişimde trend, yeni kanallardan ama muhatabın ’sırtına’ konuşmak.Teknoloji de sosyal medya da işimiz gereği merkezinde bulunduğumuz alanlar. Şahsî ve kurumsal kullanım kalıpları ile ilgili ayrıntılı deneyler ve çalışmalar yapıyoruz. Dijital yansımalarımız olan hesaplarımızdaki ‘beğenilme’ endişesi, bizi çoktan olduğumuz kişiden farklı göstermeye başladı, veya biz olduğumuzdan farklı görünmeye başladık. Böylece, gerçek kişi ile yansıması gereken sanalı arasındaki bağ zayıfladı, koptu. * Sosyal medya, bağımlılıklar arasında sayılıyor.

 

 

Dedikodu her zaman vardı ama bu mecralar hayatımıza dâhil olduğundan beri iletişim kalıpları tamamen değişti. İçine atıp sosyal medyadan vurmakta asıl sebep [bilinçli veya bilinçsiz] toplumsal kabul görmek ve onaylanma arzusu.
Şöför, gaziyi ‘O kart geçmiyor.’ diyerek otobüsten indiriyor, herkes sosyal medyadan #hashtag açıp birine sallıyor. Tamam sallayın da bir kişi ağzını açıp bir şey söylesin o an arkadaş! Özel hayatta işler daha vahim, TV’de gündüz programlarında bile insanın maksimum işsizleşebileceği seviye olan; ‘Sevgilime söylemek istediğimi tweet atıyorum o üstüne alınsın’cılar var. Ama ‘Karşınızdaki kişi ile yüz yüze, konunun derinliğine inip sorunlarınızı çözün’cüler yok.

 

 

Dergilere, sosyal medyada TT’lere bakıyorsunuz; hurâfeler, bâtıllar ve yüzeysel fikirler almış yürümüş, Neden? diye soran yok, soranlara da ’Amaaan böyle şeyleri mi düşüneceğim zamanım yok.’ damgası yapıştırılır olmuş. Şimdi iletişimde geldiğimiz iç karartıcı konum; gelişen teknoloji desteği ile bu şekilde kişinin arkasından atıp tutmak. Aklınıza her yıl böyle albüm çıkaran bir iki ‘sanatçı’ geldi bile… Şimdi konu başka neler ile birleşiyor ona bakalım, zirâ gün içinde defâlarca durumda ‘ayıp olmasıncılar’a rastlıyoruz [bkz. Sosyal Kabul Sorunu]. Bu ise; yersiz bir ‘karşımdaki kırılmasın’ ya da ‘aaa öyle denir mi hiç’ duygusallığına girerek, sırf bu yüzden basit bir olayı bile dallanıp budaklanan yersiz bir yalanlar silsilesine dönüştürüp onun içinde boğulan insan tipidir.

Hâlbuki basit soru-basit cevap ve çözüm içeren, yalnız samimiyet gerektiren kolaylık düzeyindeki başlıklar bile; ‘içine at-yanlış anla’ döngüsüne girip sakız gibi uzayarak sezon sezon dizi oldu. Yani olan şu; ânı kaçırıyoruz. Resmen olayı yaşarken kaydet’e basar gibi, ‘at Fav’a bekle’ yapar gibi yaşıyoruz hayatı. Yüz yüze iletişimi o kadar koparttık ki; muhtemelen internette karşınıza çıkmıştır, Happen [flört/eşleşme] programının reklamında bile yanındaki banktaki kızı internetten bulmaya çalışan bir erkek görüyoruz. Arada 10 cm var, 10! Peki bu ‘an’ neden konuşamıyorlar? Çeşitli sosyo-kültürel sebeplerin arasında savrulup gitse de; en gerçekçi cevabı risk-korku ilişkisi. Toplumumuzda çok sık görülen ‘elâlem ne der’cilerinin günümüze taşıdığı bir kavram denebilir. Yeni jenerasyonlar umursamıyor gibi görünse de, ‘mahalle baskısı’ gibi yaşıyorlar bu döngüyü. Öğrenciye resmen mobbing uygulayarak ’Anladın mı?’ diye bastırıldığı o anlarda birikti hepsi. Samîmi bağların kurulmadığı, üstünlük amaçlayan her cümlede birikti. ‘Birimizden biri haksız, ve o sensin’cilik yüzünden birikti. Ve biz hâlâ çatışma algısını kırmayı öğrenemedik. Toplumsal işbirliğini sağlamak başta olmak üzere; eksik bilgi, manipülasyon ve yalanın çeşitli zeminleri var. Şüphesiz; doğru temellendirilmedikçe iş ve özel hayatın kalitesini düşüren, kısır döngü ve güven sorunlarına sebep olan şeyler bunlar. İletişimin merkezine samimiyeti koymayı unutmayın. Basit yorumlar, içten içe büyüyen kırgınlıklardan ne olursa olsun daha faydalıdır. Şeffaflığın önemi üzerine sayfa sayfa yazılır ancak temel sebep olarak sağlıklı iletişim ihtiyacını gösterebiliriz. Bu denge kurulmadığında, yalan söylemeyi meşrû gören milyonlarla iç içe yaşıyoruz. ‘Mecbur bırakılmış’ ve bağımlı hâle gelen milyonlarla.

1 yorum
Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir