Öncelikle eğer “Kriz Bizim İşimiz” filmini izlemediyseniz mutlaka izleyin bu yazıda filmin yalnızca ana temasına odaklanacağım için tekrar izlediğinizde seyir keyfinizi bozmayacak noktalara değineceğim. Ama önce siyasal ileteşim kavramından bahsedelim. Burada Prof. Dr. Aysel Aziz ve Prof. Dr. Abdullah Özkan’ın tanımlarına yer vermek istiyorum.
Aziz’e göre siyasal iletişim, belli ideolojik amaçlarını toplumda belli gruplara, kitlelere, ülkelere ya da bloklara kabul ettirmek ve gerektiğinde eyleme dönüştürmek, uygulamaya koymak üzere siyasal aktörler tarafından çeşitli iletişim tür ve tekniklerinin kullanılması ile yapılan iletişimdir.
Özkan’a göre ise siyasal iletişim, bir siyasal görüş ya da organını etkinlikte bulunduğu siyasal sistem içinde kamuoyu güvenini ve desteğini sağlamak, dolayısıyla iktidar olabilmek için, zaman ve konjonktürün gereklerine göre reklam, propaganda ve halkla ilişkiler tekniklerinden yararlanarak sürekli bir biçimde gerçekleştirdiği tek veya çift yönlü iletişimi kapsamaktadır.
İki tanımın da ortak noktalarına tutunarak akademik olmayan bir tanım yapacak olursam siyasal iletişimi şöyle dile getirirdim. Siyasal iletişim fikrinizi kabullendirmek için bu yolda tüm taktiklerin mübah olduğu bir savaştır. Ama bu savaşta silahlar kişileri değil itibarları öldürür. Silah ve saldırılardan kastımın ne olduğunu “Our Brand Is Crisis” Türkçe karşılığı ile “Kriz Bizim İşimiz” filmini izlediğinizde daha iyi anlayacaksınız ama kısaca manipülasyon yaratmak amacıyla oluşturulan her türlü görsel, video veya planlanan etkinliğe silah diyebiliriz.
Gelelim filmden alıntılarla siyasal iletişim sürecini başarılı kılan beş adıma:
1)Başkası Olma Kendin Ol Böyle Çok Daha Güzelsin
Filmdeki başrolümüz bir strateji uzmanı, bazen ünlü isimlerden alıntı yapıyor bazen de tek bir kilit cümle söyleyerek duruma ışık tutuyor. O cümlelerden bir tanesi de “Adamı hikayeye uyacak şekilde değiştirme, hikayeyi adama uyacak şekilde değiştir.” Siyasal kampanyalarda yapılan en büyük hatalardan biri adayı toplumun sevebileceği ya da kabul edebileceği gibi göstermeye çalışmak. Oysa kimi olmadığı biri gibi davranmaya zorlarsanız işler daha kötüye gidecektir. İstenildiği kadar halkla ilişkiler çalışmalarıyla halkın görmek istediği gibi bir imaj yaratın, aday eninde sonunda ezberlerden bağımsız içinden geldiği gibi doğaçlama davranmak zorunda kalacaktır. Bu yüzden adayın içindeki cevheri kullanın ona uygun bir imaj oluşturarak kampanyayı hazırlayın. Halk, olduğu gibi görünen insanları daima daha çabuk benimser.
Örneğin seçim döneminde kimse Trump’ın sivri dilliliğini bırakması için uğraşmadı zaten bu oldukça başarısız bir girişim olurdu onun yerine patavatsızca denilebilecek sert üslubu ‘dobralık’ olarak yansıtıldı. Başarılı oldu mu? Sonucu biliyoruz.
2)İmaj (Her şey Algıda Biter)
Sözsüz iletişim, siyasette en çok sözü geçen iletişim türüdür aslında. Bize söylenmeyen ama gösterilen şeyleri daha kolay kabulleniriz. En çok kullanılan taktikler adayın işe giriştiğini hissettiren ve göze daha samimi gelen kolları sıvama hareketidir. Bunu en çok kullanan siyasilerden biri de Barack Obama’ydı.
Ve pek tabii beyaz gömlek, beyaz bizlere temizliği çağrıştırır beyaz giyinmek dürüst bir kişilik imajı çizer.
Normalde siyasilerde ceket çıkarmayı çok gördüğümüz halde Donald Trump’ın iş adamı imajı başkan adaylığında da değiştirilmedi. Adaylar onu hep takım elbiseyle gördü. “Adamı hikayeye uyacak şekilde değiştirme, hikayeyi adama uyacak şekilde değiştir.” Hatırlıyorsunuz değil mi?
Eller açık beden dili hareketi de siyasilerde güvenilir imajı oluşturmak için fazlaca kullanıldığını gördüğümüz bir jesttir, kişinin “Sakladığım hiç bir şey yok.” demesi anlamına geliyor.
Sözsüz iletişim siyasal iletişim sürecinde atlanılmaması gereken en önemli nokta. Sözleriniz istediğiniz kadar stratejik olsun davranışlarla tutarlı değilse başarı beklemeyin. Ne demiş atalarımız “Görünen köy kılavuz istemez.”
3)Korkulan Olmak mı Sevilen Olmak mı?
“Seçmenler umut arıyorlarsa her zaman yeni adamı tercih ederler. Ama korktuları zaman savaş dönemine uygun bir lider ararlar.” Şu an dünya genelindeki liderlere bir göz atarsak Putin, Tayyip Erdoğan, Donald Trump, Angela Merkel katı duruşa sahip ya da seçmenin tanıdığı insanlar. Ortadoğu’daki karışıklık tüm dünyaya sıçrayan göçmen sorunu vb. insanlarda güvenlik ihtiyacını birinci sıraya koyuyor. Bir ülkeyi insana benzetirsek Maslow’un piramidinde normalde en üstte yer alan ‘kendini gerçekleştirme’ basamağını ülkede ‘yeniliklere yapılan yatırım’ olarak nitelendirebiliriz. En altta yer alan ‘barınma gibi fizyolojik ihtiyaçlar’ ise ‘sınırları koruma, nüfusu kontrol etme vs’ olarak karşılık bulabilir. Bir taraftan piramidin zeminini sağlam tutmaya çalışırken diğer yandan da en tepedeki basamağı çıkmak… Aynı anda ikisini de seçmek zor. Ve insanların seçimlerini tam olarak böyle bir algı yarattığınızda etkileyebiliyorsunuz. Çünkü o andan itibaren seçim artık seçim olmaktan çıkıp bir hayat memat meselesine, krize dönüşüyor.
4)Bizim İşimiz Kriz
“Our brand is crisis.” cümlesi “Bizim işimiz kriz.” şeklinde Türkçeleştirilmiş aslında ama direkt çevirideki “Bizim markamız kriz.” daha yerini bulan bir tanım. Markamız kriz ve bunu pazarlamamız lazım. Bu aşamada adayların metinlerindeki kriz, savaş vb. kelimelerin sayısının arttırılması gibi çeşitli taktikler denenebilir. Kriz algısı bir şekilde halkın zihninde oluşturulduysa umut vadeden aday da korkulan olmayı hedefleyen aday da kendi hamlelerini yaparak ilerlemeli. Yeni aday için bu dönemde kendisinin tek umut olduğuna inandıran pozitif stratejiler iş görürken, diğer adayı yükseltecek olan ise tam tersi negatifliktir. Buradaki negatiflik, içinde bulunan durumun daha kötü yansıtılması ya da rakiplere sataşan kampanya türleri olabilir.
5)Saldır
Oyları yükseltmek yetmez artık rakibin oylarını düşürme zamanı ve işte son hamle: saldır! Bu noktada her şey manipülasyona açık ve söylenenlerin doğru olması da gerekmiyor. Filmde stratejistimiz bir yerde “İnanmayacaklarını biliyorum sadece onu yalanlarken görmek istiyorum.” diyor. Bizim deyişimizle “Çamur at izi kalsın.” yani. Aday kendini haklamaya çalışırken bilmeden halkın kafasında soru işaretleri oluşturacak ve şüphe oyların nereye gideceğinin kesinliğini kaybettirir. Riskli evet ama “Risk almak için yeterince cesur olmayanlar, hayatta hiçbir şey başaramaz.” bu da hem filmden hem de Muhammed Ali’den bir alıntıydı.
Sonuç
Siyasal iletişim adayın iyiliğiyle ya da kötülüğüyle ilgilenmez, ortada kazanılması gereken bir mücadele vardır ve bu uzun soluklu sürecin sonunda en iyi stratejiyi uygulayan kazanır. Filmden son bir alıntı ile yazıyı sonlandıralım.
“Oy vermek bir şeyi değiştirseydi, onu yasa dışı yaparlardı.”
1 yorum