Vakit hem erken hem geç…Sığ bir Cumartesi gecesi uykusuna yatmadan önce yatağıma uzanmış, kahvemden yudumlar alırken zevkle Mad Men’den kesitler izliyorum…Dizinin esas oğlanı, reklamcılığın dahi çocuğu Don Draper yine harikalar yaratıyor…Karşılaştığı en zor durumlarda bile allem ediyor kallem ediyor, müşterinin nöronlarındaki örümcek ağlarını alıyor ve kalın reklamcılık kitabının içindekiler kısmını kendi elleri ile dolduruyor…
Amerikan kültürünün, kimilerine göre hastalıklı kimilerine göre ise pek bir havalı yanlarındandır sinema ve dizilerden yola çıkıp kendine hayat dersleri edinmek. Mesela Jack, Mike, Ellen bir araya gelip Inception filminin altında yatan felsefeyi derinlemesine bir anlatır sana, ‘ya film işte ne alakası var ‘ dersin ama sonra hak vermeye başlarsın, kafana yatar… İşte tam da bu gözle bakarsanız Madmen’de, Don Draper’in reklamcılıkla alakalı her daim doğru bir hatırlatması vardır…Don Draper derki ‘Reklamcılık sadece tek bir şeye dayanır; mutluluk’…
Yıllar önce daha ilk aylarım marka yönetiminde…Reklamların kimyasına merak sarmışım, araştırıyorum; neden bazı reklamlar sadece ilgi çekmekle kalmıyor, insanın içine işliyor ve ürün satın aldırıyor? Güzel bir slogan bul, bas brandig’i yeter (yetmez!)…Reckitt Benckiser’in pazarlamadaki tepe yöneticilerinden birinin röportajına denk geldim; basit ama uygulanması zor bir işten bahsediyor…Reklamların mekaniğini tamamen duygular üzerine kurmak. Çünkü insanın kararlarındaki temel motivasyon duygularıdır.
Markanın hangi hayat evresinde olduğuna göre değişir iletişim muhteviyatı, kabul…Branding, benefit, ya da kampanya bilgilendirmesi yapabilir eğer lazımsa ama her daim içinde gerçek duygu parçacıkları olsa iyi olmaz mı?
Bizim üzerimizde iz bırakan olayların (acısı tatlısı) tek bir ortak yanı vardır o da duygularımızı harekete geçirmeleridir. Eğer bir anı, duygu eşliğinde yaşanırsa hafızaya kazınır. Muhtemeldir ki çocukluğunda komşunun oğlu Hasan’dan yediğin dayağı, ilk kez araba kullanırken duyduğun heyecanı, işe başlayıp herkese selam verdiğin o anı o yüzden hatırlıyorsundur…
Mutluluk aslında duygular üzeri bir duygudur…Pozitif duyguların toplamı gün sonunda ona çıkar; insanın yaşam amacı olan mutluluk… İnsan hayatının her anında sürekli mutlu olma çabasındayken, eğer bir ürün bunu bir parça sağlayabilecekse neden tüketicilere bu kanal üzerinden ulaşılmasın?
Berke Can’a mesela…Daha 16 yaşında jölenin bini bir para…Cool looking guy! Görünüm her şeyden önemli ama..Ah o sivilceler…Burnun tam ucunda o kocaman sıkılası sivilceler…Televizyonda bir ürün beliriyor, ben bu sorunu çözerim Berke Can diyor…Benim formülümde x, y, z maddeleri var o yok olası sivilcelerin köküne limon suyu niyetine…Bu formül Almanya’da yapıldı diyor, üzerinde İsviçreli bilim adamları çalışırken kör oldu diyor…Hem de Amerika’dan onay aldı diyor…Bunların hiç biri umrunda değil ki Berke Can’ın! O sivilce sorunu çözülüp yakışıklı yüzüne aynalarda saatlerce bakarken duyacağı mutluluğun peşinde…Mutluluğa varmak önemli olan, nasıl gidildiği o kadar da değil…O yüzden fayda değil faydaların sizi götüreceği mutluluğa odaklanmalı…
Berke Can’ı geride bırakalım biz bazı büyük markalara bakalım Coca Cola tüm reklam felsefesini mutluluk üzerine kurar. Veet ürün işlevlerini anlatır anlatmasına da esas ürünü kullandıktan sonra daha iyi görünüme kavuşmadan mütevellit mutluluk teması işlenir. Türkiye gıda sektöründe ise en yakın örnek Ülker’in ‘mutlu et mutlu ol’ kampanyasıdır…
Ürün ne olursa olsun, hangi aşamada olursa olsun, iletişimin üzerine bir parça mutluluk serpiştirmek,biraz ön plana çıkarmak faydalı olacaktır…
Afiyet olsun…
E-Bültenimize abone olun:[wysija_form id=”1″]