Geleceğimizin kuşakları: Y ve Z

728x90 damat

Evlerimize ilk kez televizyon girdiğinde tüm insanlık adeta büyülenmişti. Herkes için büyük bir devrimdi. Uzak diyarlardaki insanları izliyor, günler sonra ancak haberimiz olacak gelişmelerden anında haberdar olabiliyorduk. Tek kanallı hayatlar tek yönlü bilgi bombardımanında akıp giderken, iletişim çağına geç yaşlarında yetişmiş nesiller ilerleyen teknoloji karşısında şaşkınlıktan öteye geçemiyordu. Dünya tarihi için çok kısa bir zaman diliminde ise televizyon çoğu insan için sıradan bir nesne, sadece karşısında vakit geçirilen bir objeye dönüştü. Ardından ise hayatımıza bilgisayarlar girdi.

Bilgisayarların ilk ortaya çıktığı yıllar 1960’lardı. Elbette o zamanlar hiç de yaygın değildi. Ebat olarak yayılamayacak kadar büyükler ve yapabilecekleri olarak ise çok sınırlıydılar. Ancak hızla ilerleyen teknolojiyle birlikte boyutları küçülürken işlem kapasiteleri arttı. Yalnızca geçtiğimiz on senelik zaman dilimine bile baktığımızda ilerlemenin dudak uçuklatıcı hızda olduğunu görürüz. Yalnızca maddi durumu güçlü ailelerin evlerinde gördüğümüz bilgisayarlar fiyatların ucuzlaması ile birlikte de en yoksul kesimlerin bile ulaşabileceği konuma geldi. Ve en sonunda ise internetin hayatımıza girmesi ile de bilgisayarlar bambaşka bir role büründü ve yeni bir çağa adım attık. Dijital çağ.

Bu yazımızın konusu dijital çağın içinde büyüyen ve bu dijital çağın tam göbeğine doğan kuşaklar. Y ve Z kuşakları.

ABD’li psikolog Abraham Maslow ihtiyaçlar hiyerarşisi teorisinde her insanın en üst ihtiyacının kendini gerçekleştirmek olduğunu ifade eder. Her insan belli aşamalardan geçmesinin ardından kendini gerçekleştirmenin ve kişisel potansiyelini ortaya çıkarmanın peşine düşer. Bundan 30-40 yıl önce bir insanın kendini gerçekleştirme hedefi ile bugünkü genç kuşaklar arasında ise büyük bir uçurumun olduğu ise yadsınamaz bir gerçek. Dijital dünyanın ve teknolojinin içine doğmuş, babasının 20’li yaşlarda tanıştığı tabletleri ve telefonları bebekliğinde oyuncak niyetine kullanmış bir çocuğun ise büyüdüğünde kendini dijital dünyada var etme çabası neredeyse kaçınılmaz. Üstelik Endüstri 4.0 ile birlikte yeni nesil üretim sistemlerinin tüm iş hayatını yeni baştan yazdığı günümüzde bu da bir zorunluluk haline gelmişken.

Türkiye olarak durmadan ve bıkmaksızın kalabalık genç nüfusumuzla övünür ve bunun gelişimimizde ki en önemli potansiyel olduğunu iddia ederiz. Onların büyük işler başarmalarını bekler, ülkemizin adını dünyada en iyi şekilde duyurmalarını isteriz. Bu kuşakların gelecekte dünyaya yön vereceklerini iddia eder ve üstelik buna da inanırız. Peki genç kuşakların potansiyelini ortaya çıkarmasına ne kadar imkan tanırız? Bu soru ise en can yakıcı haliyle gündelik hayatımızın her alanında karşımızda durur.

z-kus%cc%a7ag%cc%86iDünyanın önümüzdeki 100 yılını Endüstri 4.0’ın belirleyeceği herkes tarafından kabul edilen bir gerçek. Gelişmiş ülkeler Endüstri 4.0 alanına yaptıkları yatırım ve yetişmiş kalifiyeli elemanları ile şimdiden büyük bir yarışın içine girdiler. Tüm dünyada tam anlamıyla Endüstri 4.0 rüzgarı esiyor. Dev şirketler pazarda ayakta kalabilmek ve rekabet gücünü koruyabilmek adına Endüstri 4.0’a yatırım yapıyor. Dünya devleri bir bir fabrikalarını Endüstri 4.0’a uyumlu hale getiriyor. İş hayatının ve üretimin önümüzdeki yıllarda tamamen dijitalleşeceğin ise artık kaçınılmaz bir gerçek.

Peki ne yapmalıyız? Bu alanda toplumun tüm kesimleri ortak hareket etmeliyiz. Resmi kurumlar, şirketler, girişimciler ve sivil toplum kuruluşları öncülüğünde tüm millet olarak topyekün bir Endüstri 4.0 seferberliği başlatmamız gerekiyor. Aksi takdirde yalnızca önümüzdeki 100 yılı ıskalamakla kalmayacak aynı zamanda üretimdeki gücümüz kaybederek dünya liginden de çekilmiş olacağız. Geleceğimize yapacağımız yatırım içinse ihtiyaç duyduğumuz en önemli etken yukarıda da belirttiğimiz gibi her zaman övündüğümüz genç potansiyelimiz.

Bu nüfus teknolojiyi kullanmayı çok iyi biliyor. Bir an evvel bu genç kitleyi tüketici olmaktan çıkarıp üretici olmaya teşvik etmeliyiz. Eğitim sistemimizi kısır tartışmalardan çıkararak düşünen, araştıran, geliştiren ve gerçekleştirip hayata sokan insanlar yetiştirmek üstüne sil baştan tasarlamalıyız.

Aynı zamanda hali hazırda kendini geliştirmiş Y kuşağına daha fazla imkan tanımalı ve bu kuşağın Z kuşağına örnek olacak başarılara imza atmalarının önünü açmalıyız. Başka ülkelere göç etmelerini izlemeyi bırakmalı ve araştırma-geliştirme yapabilmeleri için ödenekler oluşturmalıyız. Onları teşvik ederek yerli programları bir an önce geliştirmeleri için kapsamlı bir yol haritası hazırlamalıyız. Yanlış yapmalarından korkmamalı, onları ikinci sınıf yönetici statüsünden çıkarıp karar verici aşamalarda görevlendirmeliyiz. Göreceğiz ki yalnızca bulundukları kurumların değil, tüm ülkenin ufkunu açacaklar. Kendi aralarındaki rekabet ülkeye bir heyecan ve tatlı bir çekişme getirecek. Kendi içlerinde yarış dünya çapında bir yarışın içinde olmamızı sağlayacak.

z-kus%cc%a7ag%cc%86i-1Z kuşağını ise içlerine doğdukları dijital dünyada üreterek kendilerini gerçekleştirebileceklerine şimdiden inandırmalı ve teknolojiyle yoğrulmuş bir eğitimin içinde kendilerini geliştirmelerini sağlamalıyız. Hayallerinin peşinden koşmak için cesaretlendirmeli, kendilerine güvenlerini pekiştirmeliyiz. Mutlu ve üretken bir toplumu ancak bu sayede inşa edebiliriz. Yoksa çok övündüğümüz Türk Hava Yolları’nın, otostop uygulaması Uber’in 15’de biri olduğu gerçekliğiyle yaşamaya devam etmek zorunda kalırız.

Tüm bunların ardından ise Türkiye olarak biz çağımızın neresindeyiz ve son sanayi devrimi Endüstri 4.0’a ne denli hazırız? Bu sorunun en iyi cevabını veren kişi Siemens Türkiye Genel Müdür Yardımcısı Ali Rıza Ersoy verdiği bir röportajda bu soruyu şu şekilde yanıtlıyor: “Tabi ki henüz hazır değiliz. Şu anda kavramsal tartışmalar başındayız ve yolun çok başındayız. Ama gecikmiş değiliz. 2. ve 3.’yü kaçırdık. Ama eminim bunu kaçırmayacağız. Şu anda Türkiye’nin 2 ile 3 arasında olduğunu söyleyebilirim. İyi başladık kesinlikle kaçırmayacağız.

Evet! Endüstri 4.0’ı kesinlikle kaçırmamalıyız. Kaçırmak gibi bir lüksümüz maalesef yok. Yalnız bizim değil, hiç bir ülkenin Endüstri 4.0’ı ıskalamak gibi bir şansı bulunmuyor. Elimizdeki potansiyeli bir an önce harekete geçirerek hem yeni kuşaklarımızın önünü açmalı hem de onların kendilerini gerçekleştirerek mutlu olmalarını sağlamak en büyük görevimiz. Çünkü onların başka ülkelerin çocuklarından ve gençlerinden hiç bir eksiği yok. Hatta çok daha fazla heyecanları, çok daha fazla yetenekleri ve istekleri var. Yeter ki onları ortaya çıkarmalarına yardım edelim.

Peki o zaman, daha ne duruyoruz?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir