İnsanoğlu var olduğu günden bu yana inanılmaz bir değişim geçirdi. Buhar gücünden yaralandıktan sonra üretim sistemleri geri dönülmez bir şekilde değişti. Seri üretime geçen işletmeler artık bir ürünü üretmek için çok fazla zaman harcamadan müşterilerinin kendilerinden talep ettiği ürünleri üretmeyi başardılar.
Daha sonraki aşamada artık talep artmaya ve işletmeler de bu taleplere yanıt vermekte geç kalmaya başlayınca kas gücünün yerini otomasyon teknolojileri almaya başladı. Bu bağlamda düşündüğümüz zaman artık 10 kişinim yaptığı işi bir makine yapar hale geldi. İnsan kaynakları açısından düşündüğümüz zaman işletmelerin tüm kademelerini yakından etkileyen bu gelişme hem departman sayısı ve yapısını hem de bu departmanda çalışan kişilerin niteliklerini/niceliklerini etkiledi. Geliştirilen otomasyon teknolojileri sayesinde işletmeler birim maliyetlerinden kârlılık hesaplamalarına kadar birçok şeyi artık bu sistemler sayesinde yapar hale geldi. Her ne kadar hala birçok işletme otomasyon teknolojilerinin getirilerini kullanmıyor olsa da bugün geldiğimiz noktada artık bu işletmeler bile teknolojiye yatırım yapmak zorunda kaldı.
Gelişen teknoloji iş yapma kurallarını radikal bir şekilde değiştirdi. Yeni dijital teknolojilerin yayılması ve yıkıcı teknolojik gelişmelerin yaşanıyor olması işletmeler açısından hem bir tehdit hem de fırsat haline gelmiş oldu.
Artık dünyanın dört bir yanında dijitalleşmenin doğal bir sonucu olarak iş yapma kuralları değişti. Bir sektöre giriş çıkış engelleri de bu sayede değişir hale geldi. İşletmeler artık yeni iş modelleri ile karşı karşıya kaldı. Hatta bazı şirketlerin geliştirmiş oldukları teknolojiler yıllardır ürün geliştirmeye çalışan işletmelerin çabalarını bir anda yerle bir etti.
Dijital dönüşüm sadece kullanılan teknolojinin değişmesi anlamına gelmemektedir. Dijital dönüşüm işletmelerin yönetim becerilerini, stratejilerini kısaca işletmelerin düşünüş şekillerini değiştiren bir olgudur.
1980’lı yıllarda hepimiz bilgiye ihtiyaç duyduğumuz zaman ansiklopedilere bakıyor idik. Hatta bir dönem ülkemizde Temel Britannica her pazartesi bir fasikül verdi. Bireyler her hafta bir fasikül aldı ve yaklaşık bir yılın sonunda tüm sete sahip oluyor idi. Benzer şekilde Milliyet gazetesi gibi gazeteler kuponla ansiklopedi biriktirdi ve evlerimizin en nadide köşelerinde yer aldı.
1990’lı yıllara geldiğimiz zaman ise teknolojinin yaşamımıza girmesi ile beraber artık herhangi bir kavramı aradığımız zaman artık CD’lerde yer alan ansiklopedilerden yararlanıyor idik. İngilizce bir kelimenin Türkçe karşılığını aradığımız zaman hemen CD’den bakıyor idik.
Bu durumu önceden farkeden işletmeler teknolojiye yatırım yapmaya başladılar ve işlerinin bir bölümü dijital platformlara taşımaya başladılar. Proaktif yaklaşım olarak adlandırdığımız bu yaklaşıma sahip olan işletmeler rakiplerine oranla fark yaratmaya başladılar.
Dijitalleşme işletme ile müşteriler arasında kullanılan iletişim kanallarının değişmesine de yol açtı. Eskiden tutundurma karması içerisinde yer alan reklam, halkla ilişkiler, satış geliştirme, halkla ilişkiler ve doğrudan pazarlama enstrümanlarını kullanan işletmeler dijitalleşme ile beraber iletişim kanalları da değişti.
Özellikle sosyal medya mecralarının gelişmesi ile beraber işletmeler artık müşterileri ile yeni iletişim kanalları kurmak zorunda kaldı. Örneğin eskiden TV reklamları yoğun bir şekilde kullanıyor iken bugün TV reklamlarının yanı sıra Instagram, Facebook gibi sosyal medya mecralarına da yatırım yapmak zorunda kaldılar.
Müşteriler artık bir ürün almadan önce internete giriyor, forumlardaki yorumları okuyor yanı sıra da sosyal medyadaki takipçilerine/arkadaşlarına ürün hakkında yorumlarını soruyorlar. Müşterilerin gerçek hayatta sahip oldukları arkadaşlık ilişkilerinden zaman zaman daha güçlü olan sosyal medya takipçileri ve arkadaşları artık müşterilerin satın alma kararlarını ve süreçlerini daha yakından belirler hale geldi. Dolayısı ile bir müşteri herhangi bir üründen memnun olmadığı zaman sosyal medya mecralarından bu memnuniyetsizliğini çok rahat bir biçimde dile getiriyor ve markalardan da memnuniyetsizliğe konu olan duruma anında çözüm bulmasını istiyorlardı.
Bu durum işletmelerin kendi bünyelerinde “sosyal medya uzmanı” istihdam etmesine ya da dışardan bu hizmeti veren ajanslar ile ortaklık kurmasına yol açtı. Çünkü sosyal medyada insanlar çok daha çabuk bir araya geliyor ve herhangi bir durum karşısında daha rahat ve toplu şekilde tepkilerini gösterir hale geldi.
İşletmelerin müşteri ilişkileri yönetimi politikaları da bu durumdan etkilendi. Eskiden puan biriktirme veya upselling diye adlandırılan yöntemlerin yerini artık dijital ekonomide verilerden yola çıkarak yapılan yeni stratejiler görülmeye başlandı. Kullandığımız akıllı telefonlar aracılığı ile reklamlar artık akıllı telefonlarımıza geliyor. Herhangi bir restoranın yanından geçerken geliştirilen yazılımlar sayesinde size o işletme ilgili olarak reklamlar veya size özel teklifler anlık olarak iletilebilir hale geldi. TV radyo reklamları gibi reklamlar artık mobil internet kullanımının artması ile beraber mobil reklamcılık da inanılmaz gelişmeler yaşandı. Benzer şekilde dijital tv platformlarının ve IP TV, Netflix gibi portalların artması ile beraber müşterilerin alışkanlıklarına paralel şekilde ilişki modelleri de değişmek zorunda kaldı. Artık TV izlerken alt bant reklamlarının yanı sıra internet aracılığı ile birçok reklama maruz kalma durumumuz söz konusu. Bu yüzden artık müşterilerin kurdukları ilişki sayısı da asimetrik şekilde artmış durumda. Markalar bu değişkenleri dikkate almak durumunda kaldı. Youtube başta olmak üzere birçok sosyal medya mecra aracılığı ile markalar tüketicileri ile ilişki kurmak için çeşitli platformlar kurmak zorunda kaldı.
Aslında dijitalleşme geri dönülemez şekilde rekabetin kurallarını ve şeklini değiştirmiş oldu. Artık dünyanın her yerinden herhangi bir işletme ister sizin şirketiniz ile aynı sektörde olsun isterse farklı sektörde olsun sizin rakibiniz haline gelebiliyor. Başka bir deyişle sizin rakibiniz artık bulunduğunuz il ya da ülkedeki işletme değil dünyanın herhangi bir yerindeki herhangi bir işletme oldu. Dolayısı ile rekabetin şekli de değişmiş oldu. Yeni dönemde rekabet ortaklaşa rekabet haline geldi. Yani artık rekabet ettiğiniz şirket ile ortaklık kurma ve rekabete karşı beraber ayakta durma zamanı.
Dijital ekonomi öncesi dönemde pazarlama araştırması gibi yöntemler kullanarak veri toplama işi çok ciddi maliyetler idi. Ancak artık müşterilerin ödeme şekillerinde dijital ödeme araçlarını kullanması, internetten ödeme imkanlarının artması, internetten ürün satın alma alışkanlıklarının değişmesi ve hacmin artması gibi birçok nedenden dolayı veriye ulaşmak çok kolay hale geldi. Şimdi ise veriye ulaşmak son derece kolay ancak veriyi bilgi haline getirmek son derece önemli hale geldi. Veriyi işlemek ve bilgiye sahip olmak yaşadığımız dönemin en önemli varlığı. Alvin Toffler’ın da dediği gibi “bilgi her oyunu bozar”.
Tüm bunlar işletme sahip ve ortaklarının da düşünüş şekillerinin de değişmesine neden oldu. Artık işletmeler kuruluş aşamasından başlayarak tüm aşamalarda daha bilinçli olmak zorunda. Dijital dönüşümün etkileri son derece yıkıcı oluyor. İşletmelerin ve markaların da bu değişime ve dönüşüme hazır olması gerekli.
Siz dijital dönüşüme hazır mısınız?