“Sen istersen elinden hiçbir şey kurtulamaz.” “Her şey senin elinde.” Bu sözler bir yerden tanıdık geldi mi? Toplum olarak, hatta neredeyse tüm Dünya olarak, bu tarz kendimize aşırı güvenmemizi sağlayan sözlerle dolduruluyoruz. Beni yanlış anlamayın, kendimize güvenmemizde bir sorun olduğunu düşünmüyorum. Hatta kendine güven başarı için gereken en önemli özelliklerden biridir. Ancak içi boş, kendini dahi tam olarak tanımaksızın oluşmuş olan bir özgüven bireyin önündeki en büyük engellerden biridir diye düşünüyorum.
Bu bize gerek ailemiz gerekse medya tarafından çoçukluğumuzdann itibaren aşılanan içi boş özgüvenden mi, yoksa önündeki bütün sınırlar kalkmış global ekonominin doğurduğu fırsatlardan mıdır bilinmez, neredeyse bütün potansiyel girişimcilerin en büyük hedefi bütün Dünya’ya erişebimek olmuş durumda. Peki bu hedef ne kadar gerçekçi? Daha da önemlisi ne kadar gerekli? Günümüzde belkide kendimize en çok sormamız gereken sorulardan birisidir bu. Neredeyse kendimize hiç iki kere sormadan, kendimiz için ne kadar gerekli olduğunu düşünmeden tüketiyoruz. Aslında çoğu girişimcinin bu talep zenginliği içerisinde tüm Dünya’ya erişmeye çalışırken kaybolmasının altında da tüketirken yapıtığımız hata yatıyor; ne kadar gerekli olduğunu düşünmemek.
Önceki paragrafta da belirttiğim gibi artık büyük bir talep zenginliği içerisinde yaşıyoruz. Bunun belkide en büyük sebebi “dijitalleşme”. Öyleki 2017 raporlarına göre günümüz Türkiye’sinde 48 milyona aşkın aktif sosyal medya kullanıcısı bulunuyor. Doğal olarak, bu durum girşimcilere istediği her kitleye erişebilme imkanı sağlıyor. Çoğu start-up ve girişimci ise bu parıltılı hayale kendini kaptırıyor ve herkese erişeyim derken aslında gerçekten erişmesi gereken kitleye yeteri kadar konsantre olamıyor. Halbuki, böylesine bir talep yoğunluğu ve erişim imkanının içerisinde çoğu girişimci için bu hayal yanıltıcı olduğu kadar gerekli de değil.