Digital Age Summit‘in ilk gününde sevdiğim oturumlardan birisi Ümmiye Koçak’ın hikayesiydi.
Daha önce Türk Telekom Sen Yeter ki Hayal Et lansmanını yaptığında biraz da olsa Ümmiye Koçak’ın hayatından bahsetmiştim şimdi kendisinden dinleme fırsatı yakalayınca sizlerle de paylaşmak istedim.
Küçüklüğünden beri kendisini besleyen en güzel şeyin hayalleri olduğunu anlatan Koçak 10 kardeş oldukları için ilkokuldan sonra okula devam edemeyip, o dakikadan sonra sürekli okuyarak kendisini geliştirmeye karar vermiş bir yönetmen.
İlk öyküsünü 13 yaşında yazan Koçak, evlendikten sonra Mersin-Arslanköy’e taşınır. Köyün kadınları ile arası iyidir ve kendisine gelip sorunlarını anlatan kadınlardan ilham alarak gece hayal gücü ile harmanladığı öyküler yazmaya başlar. Bir gün köylerine gelen bir tiyatroda oyuncuların rol adları ile kendi adlarının farklı olduğunu öğrenince de sabaha kadar uyuyamaz ve kafasında şimşekler çakar ?
Ayşe’nin Fatma’yla kavgasını başkasıymış gibi anlatarak böyle tiyatro kurarsa annesi, görümcesi izler ve yanlışlarını düzeltir diyerek çıktığı yol ona tiyatroyu ve birçok ödülü kazandırır.
Kadınların sesini sadece Mersin’e duyurabilsem bile yeterdi ama çok daha güzeli oldu diyen Koçak’ın ise üstüne basa basa söylediği cümleler ise şunlardı, “Hayal kurmak ayrı bir şey, hayalperestlik ayrı bir şey. Önce kendini tanıyıp, ne yapabileceğinin farkında olmak lazım. Biz yaşadığımız, nefes aldığımız sürece hayallerimizin peşinden koşmalıyız çünkü hayatta dağın arkasında dağ var.”