Kocaman lafların mahiyetini yitirmeye başladığını ve open ended cümlelerin hisleri anlattığı stratejisini zamanında yakalayan ustamızın bir bildiği varmış.
mIRC, ICQ, Windows Messenger’la başlayan ifade alanlarımız Yonja, Myspace’le profil oluşturmalara doğru ilerlerken içerik üretiminin formatları Facebook’un yayılımı ile şapka değiştirmeye başladı. Hot or Not’la başlayan Harward odasındaki küçük yolculuk, kocaman markaların şu anki algoritma vs görünürlük savaşına kadar ne kadar medya yatıracağına kadar ilerledi.
Kullanıcı tarafından bakıldığında ise bu bahsi geçen alanlar, günlüklerden, sınıftaki arkadaşlara küçük kağıtlara yazılmış notlardan daha fazlasını söyleyebilecekleri platformlarda nefes almak olarak karşılandı diyebiliriz.
İfade etmek, aktarmak ve ben buradayım demek bize teknolojiyle gelen birer fayda diyebiliriz. Bugün memlekette 39 milyon insan Facebook’ta bir şeyler anlatıyor ve izliyor. Herkesin ne anlattığı kendine. Şimdi fokus olduğum tek şey ifadenin geldiği son nokta.

Ruh hali, isyan, düşünce, merak gibi içimizden çıkan her şeyi anlatabildiğimiz platformlarda ağırlımızca beğeni ve RT alıp tatmin oluyoruz. Her şeyin başı ben de buradayım ve +1 demekle başladı.
Facebook’ta durum güncellemesi, arkadaşın paylaştığı kedi videosu yetmemeye başlayınca diğer mecraların ve beraberinde getirdikleri ifade biçimleri yükselmeye başladı. 140 karakterde anlat, ya da gel video ile anlat, video kesmedi mi o zaman süslü püslü fotoğrafla anlat. Yeter ki anlat!
Bence sosyal medyanın zehirli tarafı bağımlılık yaratması değil, iletişimi daraltmasıdır.

Twitter geçtiğimiz dönemde markalara sadece emoji hedeflemesi yaparak reklam yapabileceklerini söyledi. Ondan önceki haftalarda Facebook markaların kendi emojilerini yapabileceklerini açıkladı. Bunların birbirini izlemesi bir tesadüf değil aksine ifadelerin daha iyi nasıl satın alınabileceği gibi bir gerçeği ortaya çıkarıyor. Sıcacık bir yaz gününde ofiste çalışıyorsanız ve bunu üzgün emoji ile paylaşıyorsanız artık iki sokak ötedeki havuz üyeliği satan otelin hedeflemesine girmiş bulunuyorsunuz. İfadeniz ihtiyaca, ihtiyaç ise satın alınabilir bir duruma dönüşmeye başladı.
Giphy’nin kurucusuna göre gif’ler bütün düşünce paylaşımlarının üstünde bir yaratıcılık ve etki alanı oluşturuyor. Kendisi iletişimin telefonla başladığını sonra yazıya döküldüğünü sonra sembolizmle küçüldüğünü ve en son gif’lerle hızlı ve etkili sonuca ulaştığını söylüyor.
Konudan çok uzaklaşmadan ifadelerimizin daraldığı ve daha çok duygu ve düşünce durumlarımızı aktardığımız yöntemlerin bizleri daha ne kadar mikro anlatımlara yönlendireceğini merak ettiğimi söylemek istiyorum. Yine kullanıcı tarafında durarak benim cuma günü iş çıkışı sevincimi dans eden bir gif anlatıyorsa bundan bir sonraki adım ne olacak? Şu an sosyal medyada yer edinmeye çalışan tüm markaların, Facebook başta olmak üzere tüm hesaplarına göz attığınızda gif’ler, emoji’ler ve görselde abuk subuk yerlere yerleştirilen yazılarla dolu snap’ler havada uçuşuyor. Bunun trendleri takip etme ile değişen jenerasyona ayak uydurma çabası olduğunu tabii ki biliyorum 🙂 Kısacası son kullanıcı ne yapıyorsa markalar da ‘’biz de’’ diyor.
Tşk.